Haber / Yorum / Bildiri

Başyazı: Savaşa hayır diyen sosyalizme evet demeli!

21. Yüzyıl’da Avrupa’nın ortasında Rusya ile Ukrayna arasında ABD emperyalizminin dayattığı bir savaş tüm barbarlığı ile sürüyor. Emperyalizm yine sorunlarını ancak savaşla çözebileceği, barbarlığın onun mayasında olduğu gerçeği bir kez daha ortaya çıktı. İnsanlık 20. Yüzyılın ikinci yarısından sonra gördüğü kısa 40 yıllık reel sosyalizm döneminde büyük bir savaş olmadan barış içinde bir Avrupa ve dünyada yaşayabildi. Sosyalizmin mayasını barışın oluşturduğunu gördü. “Savaşsız bir dünya” diyenin “Sosyalizm” demesi gerektiği yeniden gözler önüne serildi.

İki dünya savaşının sorumlusu emperyalizm  

20. Yüzyıla girildiğinden beri insanlığın yaşadığı dünyadaki savaşların esas olarak bir tek nedeni vardır. O da emperyalizmdir. İlk büyük savaş 1. Dünya Savaşı’dır. Tarih kitaplarına göre nedeni, 1914’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahdı Franz Ferdinand’ın Sarajova’da bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesidir. Ama gerçek neden ise gelişen, İngiltere ve Fransa ile boy ölçüşebilecek düzeye gelen Almanya’nın İngiltere, Fransa gibi emperyalist ükeler arasında bölüşülmüş olan dünyadan, pay istemesi, dünyanın yeniden bölüşülmesini dayatmasıdır.  

İkinci büyük savaş, 2. Dünya Savaşı’dır. Yine tarih kitaplarına göre nedeni Nazi rejimiyle yeniden güçlenen Hitler Almanya’sının yayılma amacıyla 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırmasıdır. Gerçek neden ise, başta İngiltere olmak üzere emperyalist ülkeler en büyük sistem ve sınıfsal rakibi olan Sovyetler Birliği’ni ortadan kaldırmak için faşizmle güçlenen Almanya’yı Sovyetler’in üstüne sürmekti. Hitler’in hedefi ise yalnız Sovyetleri ortadan kaldırmak değil tüm dünyaya hükmetmek ve 1000 yıllık Kutsal Germen (Alman) İmparatorluğunu yeniden kurmaktı. Alman faşizminin tüm dünyayı tehdit etmesi karşısında birbirine zıt iki dünya, sosyalist Sovyetler Birliği ile emperyalist ABD ve İngiltere Hitler faşizmine karşı birleştiler ve Hitler faşizmini sonlandırdılar.

Alman faşizminin yenilmesi demek dünyanın faşist barbarlıktan kurtulması demekti. Bu mücadelede en büyük yükü Sovyetler Birliği çekti. Dünya Sovyetler Birliği sayesinde ilk faşist barbarlıktan kurtuldu. Ama tüm barbarlığın kökü olan kapitalizmi sonlandıramadı. İki boyutlu dünya kaldı. Sosyalizm ve kapitalizmden oluşan iki sistemli dünya devam etti. Bu iki sistem arasındaki savaş, Soğuk Savaş olarak sürdü. Bu savaşı 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla emperyalizm kazandı, sosyalizm kaybetti, dünya yeniden tek boyutlu kapitalist-emperyalist dünyaya dönüştü. Bu ne demekti?  

Ya barbarlık ya sosyalizm

İki boyutlu, iki sistemli dünyadaki savaş sistemler arası savaştı, kapitalizmle sosyalizm arasındaki savaştı. Bu savaş soğuk savaştı. Sosyalizm sayesinde sıcak bir savaş hep önlendi. Ama bu savaş barbar güçlerle barış güçleri arasında tüm keskinliği ile sürüyordu. Eğer bu savaşı sosyalizm kazanırsa insanlık ebediyen barbarlıktan kurtulacak, barışçıl özgür yaşamın yolunu açacaktı. Olamadı, savaşı kapitalizm, emperyalizm kazandı, barbarlık üstün geldi. İnsanlığın geleceği yeniden belirsizleşti. Zira bundan böyle tek boyutlu kapitalist dünyada savaş “medeni”, “kültürlü” görünen, “rasyonel” düşünen “özgürlük”, “demokrasi” diyen kapitalist ülkeler arasında yaşanacak, bunlar kendi çıkarları, kârları uğruna kendi değerlerini, en başta özgürlük ve demokrasiyi boğacak, medeniyeti unutup barbarlaşacaklardır. Dünya işçi ve emekçileri birleşip ıktidarı alıp yeniden sosyalizmi kuruncaya kadar bu barbarlık sürüp gidecek, yaşanacaktır.

Reel Sosyalizm’in çökmesinden sonra önce Avrupa’da Yugoslavya’da, sonra Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de, Libya’da yaşanan ve en son Ukrayna’da ABD emperyalizminin sebep olduğu savaşlarda yaşanmakta olan barbarlıklar gelecek olan daha büyük bir savaşın, 3. Dünya Savaşı’nın ve barbarlığın yalnız habercileri, öncüleridir. Barbarlığın biri gelip diğeri gidecektir. Amerikan barbarlığı gidecek Rus barbarlığı gelecektir, Rus barbarlığı gidecek Avrupa barbarlığı gelecektir, Avrupa barbarlığı gidecek, belki de Çin barbarlığı gelecektir. Taa ki, işçi ve emekçiler iktidarı alıp Sosyalizm’i kuruncaya kadar bu barbarlıklar sürecektir. Bundan 100 yıl önce Rosa Luxemburg’un “ya barbarlık, ya sosyalizm” deyişi kapitalist-emperyalist dünyadaki bu gelişmenin bir ifadesiydi. Bunlar kapitalizmin eşitsiz gelişme yasasının bir sonucuydu.

Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası savaşların nedenidir

Kapitalizmin serbest rekabetten tekelci kapitalizme ve finans kapitalizme yükselmesiyle oluşan emperyalizm çağında kapitalizm eşitsiz olarak gelişir. Lenin bunu kapitalizmin bir yasallığı olarak tespit eder. Lenin’e göre kapitalist ekonomiler ve devletler asla eşit, dengeli olarak gelişmezler. Genellikle bir veya birkaç kapitalist ülke zamanla hızla gelişip dünyayı kendi aralarında bölüşmüş olan emperyalist ülkeleri geçebilir. Bu ise dünyada varolan varlıkların sahiplenilmiş olmasıyla çelişki yaratır ve dünyanın yeni oluşan güç dengesine göre paylaşılmasını dayatır. Bu da emperyalistler arasında yeni bir savaş demektir. Her iki dünya savaşının nedeni gelişen ve diğer emperyalist ülkeleri geçen Almanya’nın dünyanın yeniden paylaşımını istemesidir.

Reel Sosyalizm’in yıkılmasıyla ortaya çıkan zenginliği ve varlığı ABD’den ve NATO’dan ve AB’den oluşan emperyalist ülkeler topluluğu tepe tepe bölüştüler. Bunu yaparken tüm halkların, ülkelerin, devletlerin demokrasi özgürlük ve barış içinde birlikte yaşayacakları yalanını yaydılar. NATO’nun bu yaşamın ortak güç ve örgütü olduğunu ileri sürdüler. Buna inanan Doğu Avrupa ülkeleri NATO’ya alındı. Bir dönemde Rusya bile NATO üyesi olma hayaline kapıldı. Ama Rusya’nın NATO içinde ABD ve AB egemenliğini kabul etmeyecek kadar büyük bir güç olduğu ortaya çıkınca, Rusya ABD tarafından rakip olarak görülmeye başlandı. Rusya ise 2000’li yılların başında Putin’le birlikte kendini toparladı ve dünyada yeni bir kapitalist emperyalist güç odağı olarak dünya politikasında yerini almaya başladı. Avrupa, daha doğrusu Almanya ile ekonomik ilişkilerini geliştirerek Avrupa’nın Amerika ile arasına mesafe koymasını sağladı. Uzak Doğu’da da Çin bir başka güçlenen kapitalist-emperyal güç odağı olarak ortaya çıktı. Ali Baba gibi bazı Çin ve Gazprom gibi bazı Rus tekelleri ABD tekelleriyle yarışır hale geldiler. Afrika’da, Latin Amerika’da ve Avrupa’da Rus ve Çin tekelleri ABD tekellerini zorlamaya başladılar. Reel Sosyalizm’in çökmesinden sonra dünyada kendi egemenliğini kuran ABD emperyalizmini huzursuz etmeye başladı.  

ABD emperyalizmi hâlâ güçlü, karşısında rakip istemiyor

Lenin bir kapitalist ülkenin emperyalizme yükseldiğini gösteren en karakteristik özelliğinin tekellerin ve finans kapitalizmin olduğunu söyler. Bu anlamda devlet kapitalizmi özelliklerini taşımalarına rağmen Rusya ve Çin tekel ve finans kuruluşlarıyla emperyalistleşen birer ülkedirler. Ama bunların henüz daha ABD’ye meydan okuyacak, onun dünya liderliğini reddecek, ondan dünyanın kendi aralarında yeniden paylaşılmasını isteyecek güçleri yoktur. ABD hâlâ dünyaya egemen en büyük güçtür. Buna rağmen ABD bu iki ülkeyi ileride kendi egemenliğine başkaldıracak en büyük rakip olarak görmektedir. Mutlak bu iki ülkenin daha çok büyümeden hadlerinin bildirilmesi, güçten düşürülmesi ve ABD hükümranlığını kabul edecek duruma getirilmesi gerekmektedir. ABD uzun zamandan beri bunun için plânlar yapmaktadır. Lenin’in belirttiği gibi emperyalist ülkelerin kendi aralarındaki sorunların çözümünde en iyi, sonuç alıcı yol savaştır. ABD yıllardan beri Çin’e ve Rusya’ya karşı bir savaş hazırlığı içindedir. Ama o bu savaşları ABD askerleri bilfiil katılmadan havadan destek verdiği vekâlet savaşları olarak yürütüyor ve kendi geleneksel müttefiklerini yeniden hizaya getirmeye, tüm dünyanın Çin ve Rusya ile olan ekonomik, politik, kültürel ilişkilerini kontrol altına almaya çalışıyor.   

ABD için Rusya ve Çin’i sınırlandırmanın ilk adımı, ne yapıp edip ilk önce Avrupa’nın Çin ve Rusya ile olan ekonomik bağlarını kopartmak ve Avrupa’yı tamamen kendi yanına çekmek, egemenliği altına almak, hatta onları Rusya’ya karşı silahlandırmaktı. ABD’ye göre özellikle Almanya’nın Rus gaz ve petrol alımını durdurması ve Rusya’dan bağımsızlaşması, Rusya’ya karşı silahlanması gerekiyordu. ABD politik, diplomatik baskılarla bunları gerçekleştiremedi. Almanya silahlanmaya fazla para ayıramayacağını ve Rus gaz ve petrolünden vazgeçmeyeceğini sürekli vurguladı. Bu durum karşısında ABD ne yapmalıydı?

ABD emperyalizmi için sorunların tek çözümü savaştır

ABD için Almanya’yı yola getirmenin yöntemi de savaştı. Rusya’yı bir savaşa çekmek ve Almanya ile Rusya’yı karşı karşıya getirmekti. Bu savaş da Ukrayna üzerinden olmalıydı. Zira Ukrayna’nın önemini ABD daha 1990’lı yıllarda saptamıştır. O dönem ABD Başkanı danışmanı olan Brezinski yazdığı “Dünyanın tek gücü ABD” adlı kitabında “Ukrayna’sız bir Rusya emperyal bir Asya devleti kalır, ama Ukrayna’yı kontrol eden bir Rusya -dev bir emperyal devlet- olur” vurgulaması yapmakta, bir “Alman-Rus uzlaşmasının” mutlak engellenmesini, aksi takdirde bunun “Amerika’yı Avrupa kıtasından dışlanmasına” yol açacağını belirtmektedir.

Bundan sonra Amerika Ukrayna’ya ayrı bir önem verdi. Aralarında Biden’in oğlunun da bulunduğu birçok Amerikalı Ukrayna’ya yatırımlar yaptılar. Ama özellikle 2004 senesinden sonra Ukrayna ABD’nin özel ilgi merkezi oldu. Rusya’ya karşı olabilecek bir savaş için onu adım adım hazırlamaya başladı. Önce “Turunç Devrimi” ve sonra da “Maydan Darbesi” ile kendi taraftarı gerici ve faşist güçleri zorla iktidara getirdi. Ukrayna içinde Polonya sınırına yakın bölgelerde askeri eğitim üsleri, biyolojik ve kimyasal silahlar için araştırma laboratuvarları kurdu. Bu askeri üslerde Ukraynalı faşistleri eğitti, onlardan askeri taburlar oluşturdu. Bu taburları 2014 Maydan faşist darbesinden sonra Donbas bölgesinde bağımsızlığını ilan eden Lugansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetlerinin üzerine sürdü, halka karşı soykırımlar işletti. Tüm bunlarla ileride çıkacak bir savaşın alt tabanını hazırladı.

Bu savaş öyle bir savaş olmalıydı ki, bu hem Ukrayna’yı Rusya’dan tam olarak koparıp NATO’ya alınmasını sağlamalı, hem de Rusya’nın belini tekrar doğrultamayacak şekilde askeri ve ekonomik gücü kırılmalı ve Avrupa ABD etrafında kenetlenmeliydi. İşte Ukrayna’daki savaşı, barbarlığı ABD Avrupa ve dünyada kendi hegemonyasını sürdürmek için hazırlamış ve çıkartmıştır. ABD Rusya’ya Ukrayna’ya saldırmaktan başka bir seçenek bırakmamıştır. Aksi takdirde Ukrayna’yı NATO’ya alacak, doğuda Rusya’nın dibine gelip yerleşecekti, Ukraynayı da yutmuş olacaktı. Bu Rusya’nın güvenliği içün büyük bir tehditti, Rusya’ya karşı biır provokasyondu.

Rusya ABD’nin savaş provokasyonuna geldi

Bu kapitalist dünyada Rusya’da bir emperyal güçtür. Onun da emperyal emelleri vardır. Fakat o Çin’le beraber olsa bile ABD’nin emperyal gücüyle boy ölçüşecek güçte değildir. Şimdiye kadar Çin’le beraber yaptıkları dünyadaki savaş karşıtı güçlerle birlikte ABD emperyalizminin saldırganlığını frenlemek, onun bir dünya savaşı çıkartmasını önlemekti. Bunu da başarıyla yapıyorlar, emperyal bir güç olmakla birlikte ABD emperyalizmi karşısında zayıf güçsüz konumları ve sürekli ABD tehdidi altında bulunmaları nedeniyle ABD emperyalizmine karşı gelmek zorunda kalıyorlardı. Rusya ve Çin’in bu Amerikan karşıtlığı dünyada ABD saldırganlığına, onun emperyalist hegemonyasına karşı çıkan savaş aleyhtarı barışsever güçlerde zımnen de olsa bir sempati, bir taraftarlık oluşturuyordu. Zira ABD gelişmekte olan ve kendine rakip gördüğü bu iki gücü daha çok büyümeden ezmeye çalışırken bir yandan barışsever güçleri tehdit ediyor, onları güçsüz düşürmeye çalışıyor, diğer yandan da yeni savaşlara zemin ve neden hazırlıyordu. Ukrayna’da bir savaş tam da bunun için zorlanıyordu.

Rusya, Putin, ABD’nin bu provokasyonuna geldi, bir ihtimal bunun bir tuzak olduğunu hesap edemedi. 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya saldırıya geçti. Büyük bir hata işledi. Tüm dünya kamuoyunu, özellikle barışsever güçleri karşısına aldı. Bunlar savaşı başlattığı için Rusya’yı itham ettiler, suçladılar, ama esas savaşı başlatanın, esas savaş suçlusu olanın ABD emperyalizmi olduğunu da vurguladılar, ABD’nin tüm dünyada, özellikle Avrupa’da başlattığı silahlanmaya, savaşın ve silahlanmanın yükünün işçi ve emekçi yığınların sırtına bindirilmesine karşı çıkmaya başladılar. ABD için birkaç bin Ukraynalı ölmüş, milyonlarca Ukraynalı ülkesini terk etmiş, Ukrayna şehirleri harabeye dönmüş, önemli değildir. Önemli olan ABD’nin dünyada hegemonyasının garanti altına alınması, Avrupa’nın silahlanması, Rusya’dan kopması ve ABD’nin yanında yer alması, NATO’nun güçlenmesidir.

ABD çıkarı savaşın devamını, işçi ve emeçilerin çıkarı sonlandırılmasını gerektiriyor

ABD için Ukrayna’da savaş daha aylarca, yıllarca devam etmelidir. Bunu ABD Başkanı Biden Brüksel’deki son NATO toplantısından sonra gittiği Polonya’da açıkça ifade etti, savaş kışkırtıcılığı yaptı. ABD emperyalizminin dünyayı felakete, insanlığı barbarlığa sürükleyeceği tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. Ama insanlık barbarlıktan kurtulmak için emperyalizmden kurtulmak, sosyalizmi yeniden kurmak gerektiği bilincine henüz gelmiş değildir. Yine de dünya kamuoyunda bu savaşın bir an evvel sonlandırılması, Rusya ve Ukrayna’nın ateşkes ilan edip müzakerelere başlamaları talepleri yükselmektedir. Kamuoyu baskısı karşısında bu yönde adımlar da atılmaya başlanmıştır.

Savaşın sonuçları çok ağır oldu. ABD emperyalizminin dayattığı yaptırımlar sonunda dünya ticareti, mal dolaşımı, tedarik zincirleri altüst oldu. Rusya ile ticaret yasaklandı. Dünya’nın özellikle de Avrupa’nın Rus gazına, petrolüne, kömürüne, buğdayına, ayçiçeğine ve daha nice ürünlere olan ihtiyacı ise çok büyük. Bu bir yandan enerji ve ısıtmanın, ekmeğin ve yağın pahalanmasını getirmekte, diğer yandan üretim ve istihdamı dolaysız olarak etkilemektedir. Avrupa’da enflasyon %7’lere vardı. Türkiye’de ise dörtnala şaha kalkmış %120’lere varmaktadır. Savaşın durmasında, normal yaşama dönülmesinde en çok çıkarı olan işçi ve emekçilerdir, halklardır. Onların sesi ne kadar gür çıkarsa devletler müzakereler için harekete geçer ve savaş da o kadar erken sona erer.

Türkiye ve Erdoğan arabulucu!

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaştan dolaysız olarak etkilenen ülkelerden biri de Türkiye’dir, Erdoğan’dır. Geçtiğimiz yıllarda Erdoğan hem Rusya hem Ukrayna ile ticari ilişkileri geliştırdı. Hem Rusya Başkanı Putin, hem Ukrayna Başkanı Zelensky’le iyi “dostluk” ilişkileri kurdu. Şüphesiz burada her üçünün de otoriter, baskıcı birer başkan olmaları önemli rol oynamıştır. Ama savaş çıkınca hem Rusya, hem Ukrayna ile ilişkileri sürdürmek kolay değildi. Hem Rusya, hem Ukrayna “dostu”nun kendi yanında olmasını istedi. Ama Erdoğan her iki devlet başkanıyla da “dostça” ilişkileri sürdürmeye devam etti. Bunu büyük bir başarı olarak halka sunmaya çalıştı. Oysa bu ilişkileri her iki tarafla sürdürmesine onay veren ABD idi. Bir NATO üyesi ülkenin Rusya ile iyi ilişkiler içinde olması savaşın dolaysız tarafı olan ABD ve Rusya’nın çıkarınadır. Rusya ile Ukrayna’nın müzakerelerini Beyaz Rusya’da yapmaları ABD’nin işine gelmedi. Bu görüşmelerin müttefiki olan Türkiye’de olması onun için daha uygun, müdahil olma konumu daha kolaydır. Putin için de görüşmelerin Türkiye’de olması daha isabetlidir. Batı görüşmelerin Beyaz Rusya’da değil Polonya’da olmasını istiyordu. Bunu da Putin istemiyordu. Putin için müzakerelerin ekonomik olarak her bakımdan kendine iyice bağımlı olan Türkiye’de olması daha uygundu.

Rusya ile Ukrayna’nın müzakereleri Türkiye’de yürütmesi Erdoğan’ın hem yurt içinde hem yurt dışında imajını parlatmaktadır. Türkiye’de oy oranını birkaç puan yükseltmektedir, belki de yeniden seçilmesini, bitmekte olan siyasi ömrünü uzatılmasını sağlayacaktır. Bunlar asla müzakerelerin Türkiye’de yapılmasına karşı çıkılmasını gerektirmez. Allah belasını versin, Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatacak diye kızılmaz. Tam tersine müzakerelerin Türkiye’de yapılması demokrasi mücadelesi için bir fırsata çevrilmelidir. Böyle bir fırsat doğmuştur, bu fırsat çok iyi değerlendirilmelidir. Nedir bu fırsat?

Kürtlerle, Öcalan’la müzakerelere hemen başlanmalıdır

Ukrayna’da bir savaş gidiyor, Türkiye’de Ortadoğu’da da bir savaş gidiyor. Her ikisinin de benzeyen ve ayrılan yanları var. Türkiye’de ve Ortadoğu’da savaş Kürtlere karşı yürütülüyor ve bu savaşı yürüten de Erdoğan’dır. Şimdi Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk yapan, onları bir müzakere masası etrafında toplayan ve onların savaşı bitirmek için müzakere etmelerini sağlayan Erdoğandır. Ama aynı Erdoğan Kürtlerle kurduğu müzakere masasını devirdi, müzakereleri sonlandırdı, Kürdistan’ın üç parçasında kan dökmeye devam etti ve hâlâ bu kanı dökmektedir. Erdoğan’ın yaptığı tam bir iki yüzlülüktür. Aynı anda Ukrayna’da güvercin, Kürdistan’da şahin olunmaz. Olursan ikiyüzlüsündür. Bununla kendi barbarlığını örtemezsin.

Şimdi başta Türklere olmak üzere Türkiye halklarına Erdoğan’ın bu ikiyüzlülüğünü anlatmanın tam zamanıdır. Ukrayna müzakere masasını kuran, Kürt müzakere masasını devirendir denmelidir. Eğer yığınlara Ukrayna müzakere masası gibi hemen bir Kürt müzakere masasının kurulması anlatılır ve Türk işçi ve emekçi yığınları kazanılırsa ve mücadeleye seferber edilirse konuşulacak olan Erdoğan’ın parlayan imajı, artacak birkaç puanı değil, Erdoğan’ın sonunun gelmekte olduğu olacaktır. Kürt ve Türk ve diğer Türkiye halklarının ortak birliği sağlanmadan Erdoğan’ı göndermek, Türkiye’yi demokratikleştirmek, tüm halkların barış ve özgürlük içinde eşit birlikte yaşayacakları demokratik cumhuriyet gerçekleşmez. “Geliyor gelmekte olan, gidiyor gitmekte olan” demekle Erdoğan gitmez ama “atı alan Üsküdar’ı geçer.”

Türkiye kendi çapında orta büyüklükte emperyalist bir ülkedir. Erdoğan ile birlikte yeniden saldırgan, yayılmacı emelleri artmış, barbarlaşmıştır. Hem kendi, hem beslediği İŞİD Kürtlere karşı açık bir soykırım, barbarlık işlemektedir. Ukrayna’daki savaşa ve barbarlığa hayır dendiği gibi Türkiye ve Kürdistan’daki Erdoğan’ın savaşına ve barbarlığına da hayır demek gerekmektedir. Demeyen bir Türk milliyetçisi, şovenidir. İşçi ve emekçilerin, Türkiye halklarının mücadelesiyle Erdoğan yenildiği takdirde Türkiye ve Ortadoğu’da barbarlık sona erecek, ileri demokrasi ve sosyalizm yolu açılacaktır. Bunlar bizlerin elindedir, halklarımızın ortak mücadelesiyle başarılacaktır. Bunun için alacağımız devrimci mücadle ruhu tarihimizde mevcuttur.

Suphilerin, Nazımların, Bilenlerin, Denizlerin, Çayanların, Kaypakkayaların devrimci ruhu

Erdoğan’ı, yenmek, onun gerici islamist, faşist tek adam rejimini sonlandırmak, onu yolcu etmek için Türk milliyetçiliğini yıkmak, Türkiye halklarının ortak mücadelesini örmek gerekmektedir. Tarihimizde Suphiler ve komünistler “Hür milletlerin hür ittihatı” ilkesiyle federal şuralar cumhuriyeti için savaştılar. 68 Hareketi’nin antiemperyalist gençlik liderleri Denizler, Çayanlar, Kaypakkayalar Kürt ve Türk halklarının ortak mücadelesiyle tam bağımsız demokratik Türkiye ve Kürdistan’a kavuşulacağını savundular. Bunun için mücadele ettiler, yığınları ayağa kaldırdılar. Bu yıl 30 Mart Çayanların Kızıldere’de katledilişlerinin, 6 Mayıs Denizlerin (Deniz, Yusuf, Hüseyin) idam edilişlerinin 50. yılı ve gelecek yıl 18 Mayıs Kaypakkaya’nın katledilişinin 50. yılıdır. Onları saygıyla anıyoruz. Onların anısı, miras bıraktıkları devrimci ruh ve anlayışları işçi sınıfı ve halklarımızın mücadelesinde yaşayacak ve yaşatılacaktır. Komünistlerin ve antiemperyalist gençlerin gösterdikleri bu mücadele yolu Erdoğan’ı devirecek, Kürdistan’da ve Ortadoğu’da savaşa ve barbarlığa son verecek, ülkemize ileri demokrasi ve sosyalizmi getirecek olan yoldur. Bu da Türkiye halklarının dünya barışına katkısı olacaktır.

Bir yanıt yazın