Haber / Yorum / Bildiri

Yaşamak istiyorum!

Gülnur DİNÇER

Kim istemez? Canlıların tamamı yaşamak, gelişmek, kök salmak ister. Emine Bulut da yaşamış, gelişmiş ve kök salmıştı. Hayatı elinden acımasızca gasp edilirken o, tükenen gücüne rağmen yaşamak istediğini  haykırdı. Onu saldığı kök olan minik kızının “Anne ölme!” çığlıkları arasında direnci tükendi.

Memleketimizde yıllardır kapkaranlık bir vahşet listesine durmadan yeni isimler ekleniyor. Kocaları, sevgilileri, babaları, ağabeyleri ya da hiç tanımadıkları erkekler tarafından katledilen kadınların, küçük yaştaki kızların listesi bu… Bu erkekler, kendi iktidar alanı içine olduklarını düşündükleri kadınların itaatkâr olmasını istiyorlar. Umduklarını bulamadıklarında da kendi yasalarını uyguluyorlar. Gereğini yaptıklarına inançları tam ve şu veya bu biçimde destekleneceklerinin de güveni içindeler.

Deli Dumrullar Dönemi

Kadınlara, çocuklara yönelen şiddet ve saldırının boyutları giderek artıyor. Kullanılan dil, yöntem ve giderek artan vahşet, hiç tartışmasız, akıl almaz düzeylerde.  Kadınlara şiddet, baskı uygulayan ve kararı, cezayı kendi yargılarına göre veren erkeklerin, 20 yıla yakındır bir “rol modelleri” var.

Bu model, her geçen yılda kendi iktidar alanını büyüterek tek karar verici bir iktidar yarattı kendine. İnsanı – insanlığı hiçe sayan saldırgan bir dil geliştirdi. Halk arasında kullanılan şekliyle “kodum mu oturturum” dönemi toplumu sarmaya başladı. Herkes kendi iktidar alanında bu modeli kendine göre uygulamaya koydu. Aynı Deli Dumrul gibi köprüyü geçenden haraç aldığı gibi geçmeyende de onu döverek daha yüksek haraç almaya başladı.

Aslında anlatmaya çalıştığımız, giderek bambaşka bir biçime dönüşen bir sistem. Toplumsal yapıların yıkılıp – zarar görüp başkalaşması, yönetim mekanizmalarında belli bir grubun egemen olması ve 70’li yıllardan bu yana büyük bir iştahla geliştirilen tüketici insanın giderek baskın hale gelmesi… Böylesi bir sistemsel değişim ister istemez kendi “değersiz” yargılarını da ortaya çıkardı.  Artık, ne olduğuna bakılmaksızın, durmadan tüketiliyor.

Tüketilen Kadınlar

Evet, kadınlar, çocuklar da tüketiliyor. Her gün yeni bir olayla karşı karşıyayız. Silahlarını kuşanıp resim çektirmekte beis görmeyen erkekler var memleketimizde. Ülkeyi yönetme sorumluluğuna sahip insanlar fütursuzca tehditkâr konuşmalar yapıyorlar.  Kadınlar ve çocuklar, biriken nefret, onun doğurduğu kin ve öfke karşısında savunmasızlar.  Küçümsenemeyecek bir kitle, var olan durumu anlamaktan çok uzaklarda. Alabildiğine dünyevileşmiş bir dinin ve eğitimsizliğin pençesindeki bu kitle “rol model”in yarattığı ortama uygun hareket eden bu kitle, kendine “uymadığını” düşündüğü ne varsa ezip geçiyor. Kadınsa kadın, çocuksa çocuk, kafasına denk düşmüyorsa erkekse erkek hepsini yok ediyor. Kısaca, akıl almaz bir iştahla etrafını imha ederek yaşamını sürdürüyor.

Adalet sisteminin “iki dudak arası” bir sisteme dönüşmesi sonucu, bu kitle hiç de seyrek olmayan bir şekilde, “iyi hal” indiriminden de yararlanabiliyor!  Katliamın iyi hali!

Yanı sıra toplumda, moda deyimiyle kimi “algı manipülasyonları” yaratılıyor. Tacize, tecavüze uğramış kadının aslında hareketlerine dikkat etmesi gerektiği yaygınlaştırılıyor.  Bir çocuk kaybolduysa, fatura hemen anneye çıkarılmaya çalışılıyor. Eline bıçağı alıp katliam yaptıysa, kadının da “dikbaşlı” olduğu fısıltıları başlıyor.                

Şüphesiz, bu ağır saldırıya karşı mücadele eden irili ufaklı kuruluşlar ve pek çok kadın-erkek var. Ancak “yaşamak isteyen” kadınlara yaşam hakkı tanımayan erkeklerin sayısının giderek artması, bizlere derinlere uzanan, var olan sistemin bizatihi kendisinin ürettiği dev bir sorunu işaret ediyor.

Bir yanıt yazın