Haber / Yorum / Bildiri

Irkçılar ilerici aydınlara, barış, demokrasi ve özgürlük savunucularına düşmandır!

(2. Bölüm)

Barış ALPER

TÜRKİYE’de Kürtler, Ermeniler ve Rumlar söz konusu olunca dilin kemiği yoktur. İsteyen istediği hakareti yapabilir. Onlar “kılıç artığı”dır, “piç”tir, “kuyruklu”dur, “it sürüsü”dür, “şerefsiz”dir,”satılık”tır, “katli vacip”tir, soyunu kırmak gerekir. Son günlerde ilerici aydınlara, HDP’ye karşı böyle bir saldırı, utanmadan Paris’teki olaylarla ilgili “ırkçılığa hayır” diye twitt atan faşist, ırkçı, şoven MHP’den geldi.

10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası nedeniyle 805 yurttaş halkına ülkenin içinde bulunduğu durumdan duydukları rahatsızlığı açıklayan bir bildiri yayınladı. “Onurlu, huzurlu, güvenli bir yaşam talep ediyoruz” başlığını taşıyan bildiride bu topraklarda yaşayan herkesin ortak özleminin adil, özgür, barışçıl bir ortamda yaşamak olduğu belirtilmekte ve şöyle denmektedir:

“… Virüs salgınının ekonomik, siyasal, toplumsal krizi daha da ağırlaştırdığı bu günlerde, özlediğimiz ve hakkımız olan insanca yaşama kavuşabilmek için yeni bir toplum tasavvuru ve köklü bir zihniyet değişimi gerekiyor. Tek adam rejiminin bu kabiliyette olmadığı, yeni bir hikâye yazamayacağı gibi ülkeyi içine sürüklediği çöküşten çıkaramayacağı her geçen gün daha açık bir şekilde görülüyor. İktidar odaklarının son zamanlarda dillendirdikleri ‘reform’ söylemlerine ilişkin tartışmalar karşısındaki saldırgan tepkileri, söylemlerinin ne yazık ki oyalama ve aldatmacaya dönük olduğunu, her şeyin ötesinde mevcut rejimin otoriterlikten totaliterliğe evrilmesini kendi beka’larının teminatı olarak gördüklerini bir kez daha kanıtladı…”

Sonra bildiride halkımızın yakıcı sorunlarıyla ilgili tek tek talepler sıralanmakta: 

“-Ayrımcı salıverme düzenlemeleri yerine özellikle siyasîleri içerecek bir af çıkarılmadan,

-Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen tutsaklıkları sürdürülen muhalif aydınlar, siyasetçiler özgürlüklerine kavuşturulmadan,

-HSK yeniden yapılandırılmadan, yargının yürütmeden bağımsızlığı sağlanmadan,

-Keyfi ve mesnetsiz KHK’larla mağdur edilen binlerce kişi gasp edilmiş haklarına kavuşturulmadan,

-Milyonlarca seçmenin iradesini hiçe sayan kayyım uygulamalarına son verilip seçilmişler görevlerine iade edilmeden,

-Kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırılar derhal durdurulmadan ve eşitlikçi yasalar uygulanmadan- ki İstanbul Sözleşmesi bunun için temel bir referanstır-,

-Doğal varlıkların ve çevrenin rant uğruna talan edilmesinin önüne geçilmeden, bu varlıklar halkın temel ihtiyaçlarına yöneltilmeden , insanın da parçası olduğu doğayı tahrip eden ve edecek olan verilmiş tüm ruhsatlar ve çılgın projeler iptal edilmeden, hiçbir reform söyleminin inandırıcı olamayacağını ve hiçbir soruna çözüm getiremeyeceğini ifade ediyoruz” denmekte ve devamla,

-“İnsanca onurlu yaşamın ön şartı her bireyin aş, iş, asgarî gelir sahibi olması… Ayrımsız bütün etnik kimliklere, bütün din, mezhep ve inançlara /inançsızlara, dillere ve kültürlere her alanda eşit hak ve koruma sağlamak…” zorunluluğu belirtilmekte, “… Özgürlük ve eşitlik ortak yaşamın tesisinin ve toplumun yeniden “biz” olmasının önkoşulu…” ve “Demokratik katılım ortak yaşamın ve ortak bir gelecek inşa edebilmenin teminatı…” olduğu vurgulanmakta ve tüm bunların gerçekleşmesi için Meclis içinde ve dışında geniş bir ittifağın yaratılması istenmektedir:

“82 milyonun eşit haklarla özgür yaşayabilmesi için halkın ortak talepleri çerçevesinde Meclis’te temsil edilsin edilmesin hiçbir muhalefet partisini, hiçbir demokratik güç odağını dışarıda bırakmayan; kadın hareketinden çevre hareketine, esnaf derneklerinden tarım kooperatiflerine, sendikalardan meslek kuruluşlarına, sivil topluma, hak ve adalet platformlarına kadar memleketin dört bir köşesinde yanan çoban ateşlerinin sesi olacak bir demokrasi ittifakının, halkın onayını ve kitlesel desteğini alarak, arayış içindeki milyonlara umut olacağına inanıyoruz.”

MHP Başkanı Bahçeli’in korkusu ve saldırısı

805 Yurttaş’tan çıkan ve hızla desteklenen bu gür ses en çok ırkçı ve faşist MHP’yi, Saray’ı ve AKP’yi korkuttu. Karadeniz’den Kazdağları’na, Soma’dan Ermenek’e, Kürdistan’dan İstanbul’a kadar köylülerin, çiftçilerin, işçilerin, Kürt özgürlükçülerinin yükselen direnişlerinin, yaktıkları bu “çoban ateşleri”nin birleşme ihtimalini bile düşünmek onların üstüne karabasan gibi çökmektedir. MHP Başkanı Bahçeli 805 Yurttaş’ın çıkışından en çok korkan kişi oldu. Her ırkçı ve faşistin yaptığı gibi hakaret ve küfürlerle onlara saldırıya geçti. Attığı twitt kendisinin, ırkçı, faşist tutumunun tam bir aynasıdır: Bahçeli şöyle diyor:

“10 Aralık İnsan Hakları Günü münasebetiyle, yine bildik aydın müsveddeleri, kiralık kalem, sözde gazeteci ve kimliksiz akademisyenlerden mürekkep 805 çürük şahıs sipariş bir zillet bildirisine ortaklaşa imza atmışlardır. İhanet masasının başında mama kuyruğuna girmişlerdir.

Bölücülük pervasızdır, pişkindir, pisliktir. Bölücülük medyada, üniversitede, belediyede, Meclis’tedir.” Ve Bahçeli 805 aydına bu küfür ve hakaret söylemlerinin ardından HDP’nin de kapatılmasını istemektedir.

Bu ırkçı ve faşist bir yaklaşımdır. Toplumun bir kesimini, hele onun demokrasi, hak, hukuk, özgürlük isteyen aydın kesimine “kiralık kalem”, “aydın müsveddesi”, “sözde gazeteci”, “kimliksiz akademisyen”, “çürük sahıs”, “bölücü pervasız”, “pişkin, pislik” diye hakaret etmek, küfretmek suçtur, nefret suçudur, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçudur. Irkçılık suçudur. Bu suçları işleyen Devlet Bahçeli’dir. Bahçeli bu suçları işlerken Cumhurbaşkanı ve hükümet susarsa, muhalefet susarsa, savcı ve yargı susarsa o toplumda ırkçılık diz boyu demektir. Halkın vicdanı olan bir avuç ilerici, demokrat aydına böylesine ırkçı hakaretler yapılırken o kamuoyu susuyorsa, ayağa kalkmıyorsa, “Bahçeşehir Antrenörüne ırkçılık yapıldı!” diye bir çığlık koparması sahtekârlıktır, ikiyüzlülüktür. Ne var ki, Türkiye’de ırkçılık yüzleşilmesi “yasak” bir sorundur, çünkü Türklük kimliği yıllardan beri bu yüzleşilmeyen ırkçılık üzerine yükselmektedir.

HDP’nin kapısına açılmamak üzre kilit vurmak

Bahçeli ülke için sorumluluk yüklenen 805 Yurttaş’a bir yandan saldırırken diğer yandan hedefine HDP’yi alıyordu. Çünkü bu bildiride 805 Yurttaş aynı zamanda Türktür, Kürttür. Yani Türkler ve Kürtler ortak bir iş yapmışlardır ve Meclis içi ve dışı muhalefeti birlikte hareket etmeye çağırmışlardır. Meclis içinde PKK’ye destek diye böyle bir ittifağı önlerken, Meclis dışında bu ittifağın oluşması engellenemiyebilir. İşte bu çağrının herhangi bir şekilde Meclis dışında tutması AKP-MHP faşist iktidarının sonu demektir. Bunu çok iyi bilen Bahçeli sürekli HDP ve PKK’ye, Kürtlere saldırmakta, özellikle parlamento içinde CHP’nin ve diğer muhalefet partilerinin HDP ile bir araya gelmelerini engellemeye çalışmaktadır. Bu çağrının HDP/PKK karşıtlığının kırılmasına bir katkı olabileceğinden korkmaktadır. Bahçeli’nin HDP ve PKK’ye sert saldırılarının böylesine stratejik hedefleri olduğu gibi şüphesiz pandemiyle de birlikte artan enflasyon, pahalılık, gelen zamlar ve vergiler karşısında halkın iktidara karşı tepkisini ırkçı ve milliyetçilikle HDP ve PKK’ye yöneltme gibi taktik hedefleri de vardır. Bunları sağlamak için Bahçeli önce sesi kesilmiş, “teröristlerde” korku dağları sarmış olduğunu iddia ederek PKK’ye yüklenmekte, sonra da HDP ile ilgili şu sözleri sarfetmektedir:

“Ancak bu defada TBMM’de grubu bulunan terörizmin vekil suretleri sabırları zorlayan, tahammülleri test eden konuşmalarla yegane mihrak haline gelmişlerdir.

HDP isimli husumet ve hıyanet oluşumu demokrasinin ardına saklanarak, özgürlük ve insan hakları sığınığına yuvalanarak Türkiye’ye meydan okumaktadır. HDP bir terör sorunudur, bölücülük yuvasıdır, fitne tezgahıdır, demokratik güvenliğimize doğrulmuş melun bir silahtır.

Bu kervan böyle gitmemelidir. Adalet ve hukuk mutlak surette devreye girmeli, HDP’nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalıdır. Yani demem odur ki, HDP’yi Türk siyasetinin taşıma ve hazmetme kapasitesi dolmuştur. Bu terör ve bölücülük yatağı kapatılmalıdır.” Bu kadar kin ve nefret akıtmasının nedeni muhalefet partilerinin HDP ile bir ittifak kurmasını engellemek ve Meclis’te iktidarın halk düşmanı politikalarını deşifre etmesini önlemektir. Ama boşuna! Şu veya bu şekilde bu ittifak kurulacak, Bahçeli’nin de Erdoğan’ın da sonu gelecek ve onlardan hesap sorulacaktır.

HDP’nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmasına gelince, Bahçeli çok iyi bilir ki, şimdiye kadar 8-10 tane Kürt partisi kapatıldı, ertesi gün yenisi açıldı. Artık bu ülkede Kürtleri ve demokratik güçleri susturmanın zamanı geçmiştir. Bahçeli’nin bu sözlerine HDP eşbaşkanı Mithat Sancar’ın verdiği cevabı başta Bahçeli olmak üzere iktidar bir kenara not etsin:

“Kapatma davası açılır mı, açılmaz mı, açılırsa kapatılır mı, umurumuzda değil. Mutlaka, derhal, en etkili şekilde yola koyulacak ve daha da büyüyerek geleceğiz. Biz büyüdükçe iktidarın kabusu da büyüyecek bunu böyle bilsinler. HDP bir bina değildir, halktır.” Halk hem PKK’ye hem HDP’ye sahip çıkmaktadır. Çünkü halk onların Erdoğan’ın inkâr ve imha politikasına karşı Kürtlerin özgürlüğü, Türkiye’nin demokratikleşmesi için savaştığını görmektedir. HDP tüm baskılara rağmen boşuna 6 milyon oy almıyor. Artık PKK düşmanlığı ve HDP karşıtlığı halk nezdinde ters tepmeye başlamıştır. 

HDP/PKK kamilen itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsü müdür?

HDP’nin ve demokratik güçlerin yılmaz direnişleri, hak, hukuk, özgürlük ve demokrasi mücadeleleri iktidar çevrelerini, başta MHP’yi öylesine çıldırtmaktadır ki, HDP’nin kapısına kilit vurmanın çözüm olmadığını görmekteler, çözümün HDP/PKK’nın kamilen “itlafı” olduğunu, yani tümden katledilmesi, soykırıma uğratılması gerektiğini dillendirmeye başlamışlardır. Bunlardan biri MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’dır. Yalçın HDP ile ilgili şöyle demektedir: “HDP/PKK kamilen itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsüdür.” Toplumun bir kesimi için kullanılan “yok edilmesi gereken bir haşere sürüsü” söylemi ırkçı bir söylemdir, bir soykırım söylemidir. Bu sözler boşa söylenmiyor.Evet, MHP ve iktidar çevreleri PKK ile, HDP ile başedemiyeceklerini görünce, 90’lı yıllarda olduğu gibi Kürtlere ve demokratik küçlere karşı bir soykırıma hazırlanmaktadırlar. Bahçeli’nin “dava arkadaşım” dediği Çakıcı gibi organize suç örgütü üyelerini boşuna hapisten çıkartmıyor, Ağar, Alan, Eken, Çakıcı gibi 4’lü çete boşuna kamuoyunda boy göstermiyor. Bunların hepsi bir soykırıma, katliama işaret etmektedir.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, MHP’nin, Yalçın’ın sözlerine ilişkin bir açıklama yapmadığını, AKP’nin herhangi bir şekilde tepki göstermediğini belirterek, muhalefetten de bir ses çıkmadığın söyleyerek şu önemli açıklamada bulundu: “Muhalefetteki partilere sesleniyorum, bu sözler Türkiye’de bu kadar kolay sarf edilecek hale nasıl geldi? Böyle ifadeleri normal mi görüyorsunuz? Normal gördüğünüz için mi ses çıkarmıyorsunuz?” Mithat Sancar’ın bu sorusu yalnız iktidara ve muhalefete değildir, tüm toplumadır. Böylesine ırkçı, soykırımcı bir nefret söylem karşısında neden tüm toplum susuyor, neden sesini yükseltmiyor? Neden Kürtlere ve onların haklı özgürlük mücadelesini destekleyen demokratik güçlere böylesine ırkçı, faşist hakaretler reva görülürken sahip çıkmıyor? Nereden geliyor toplumdaki bu suskunluk, bu ırkçı tutum? Bu bilinçli suskunluk neden? Nedir buraki temel sorun? Türk ırkçılığı nerden geliyor?

Bir yanıt yazın