Haber / Yorum / Bildiri

Gara’da PKK’ya karşı Pençe-Kartal-2 Harekâtında Erdoğan’ın yenilgisi

13 Güvenlik mensubunun katlinden Erdoğan sorumludur!

Onur AKYOL

ERDOĞAN Barış Masası’nı devirdiği 2015 senesinden beri askeri operasyonlar adı altında Kürlere karşı yoğun, kirli, kanlı bir savaş yürütmektedir. Kürt ve Türk annelerinin ağlaması onun umurunda değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Güney Kürdistan’da PKK’ye karşı yürüttüğü operasyonlara önce Kararlılık Harekâtı adı verildi, sonra yapılan operasyonlara Pençe, günümüzde de yapılan bu operasyonlara Pençe Kartal Harekâtı denmektedir. Adı ne olursa olsun bu harekâtların hedefi Güney Kürdistan’daki PKK kamplarına saldırmak ve yok etmek, Haftanin gibi bazı stratejik şehirleri ele geçirmeye çalışmak, en az 30 km derinliğinde Güney Kürdistan topraklarına yerleşmek ve oralarda üsler kurmaktır, bir koridor yaratmaktır. Hem Irak hükümetinin, hem Bölgesel Kürt Yönetiminin desteği ile Türkiye Hakurk, Sinat-Haftanin bölgelerine askeri üsler kurmaktadır. Bu üslerden Kürtlere, Kandil’e, PKK’ye saldırmaktadır. Türkiye’de de Kuzey Kürdistanda yürütülen operasyonlara da benzer isimler verilmektedir. 

Direnen halk yok edilemez

Faşist Erdoğan iktidarı Bakur ve Başur’daki savaşlarla yetinmiyor. O Kürtlere Rojova’da da saldırıyor, Rojova Kürtlerinin başarılarını yok etmek için dünyanın en cani, barbar ve gaddar cihadistlerini kullanmaktadır. Bununla da yetinmeyen Erdoğan İdlib, Libya, Karabağ, Doğu Akdeniz’de de savaşlar çıkartmakta, gerilimler yaratmaktadır. O bu harekâtlar ve saldırılarla, başlattığı savaşları her seferinde Türk milliyetçiliğini körükleyerek ve Kürtlere karşı düşmanlık yaratarak, kamuoyunu manüpile ederek, halkın dikkatini kendi başarısız ekonomi ve pandemi politikasından çekip Kürt ve komşu halklara yaptığı saldırılara yönelterek kendi iktidarını sağlamlaştırmaya yeltenmektedir.  Ortadoğu’da, özellikle Kürt toprakları üzerinde Osmanlı İmparatorluğu’nu diriltmeya kalkışmaktadır. Erdoğan bu yayılmacı politikalarına engel olarak Kürtleri ve PKK’yı görmektedir. O, Kürtlere ve PKK’ye karşı savaşı kendi bekaa sorunu haline getirdi.

Bu nedenle Erdoğan ve özellikle kabinesindeki iki bakan: Akar ve Soylu tek PKK’lı kalmayıncaya, son Kürt asimile edilinceye kadar savaşacaklarına yemin etmektedirler. Ama üstlerindeki ‘’koca Allah’’ kadar kendileri de biliyorlar ki, ne PKK’yı bitirebilirler, ne de Kürtleri asimile edebilirler. 21. Yüzyılda özgürlüğü, dili ve kimliği elinden alınmış bir halkın direnişini kırmak, kendisini yok etmeye kalkmak imkansızdır, eşyanın tabiatına aykırıdır. En doğru yapılacak yol savaşa son vermek, yeni bir Barış Masası kurmak, Kürtlerle anlaşmaktır; eşitlik, özgürlük, özerklik, demokrasi temelinde yeni bir birlikte yaşam ortamı yaratmaktır. Ama ne var ki, Erdoğan’da ne böyle bir zihniyet ne de böyle bir anlayış yöntemi vardır. O’nun yöntemi gerilim, kutuplaştırma, saldırı ve savaştır, böylece iktidarda kalmaktır. Son olarak düzenlediği Pençe-Kartal-2 harekâtında bu hedef bir kez daha açık olarak ortaya çıktı.

Pençe- Kartal Harekâtı-2 başlıyor, 13 tutsak bombalanıyor

“Milli Savunma Bakanı” Hulusi Akar’ın 10 Şubat’ta yaptığı açıklamada; 10 Şubar 2021, saat 2:55’ten itibaren Pençe-Kartal-2 Harekâtı adı altında başlatılan bir askeri operasyonla Güney Kürdistan’da Medya Savunma Alanları içinde bulunan Garê (Gara) bölgesine havadan ve karadan saldırarak Kürtlere ve PKK’ye karşı yeni bir savaş cephesi açıldığını bildirdi Havadan Türk savaş uçakları, karadan top atışlarıyla Garê bölgesinde bulunan PKK’nin kampları yoğun şekilde bombalandı. Eş zamanlı olarak Garê bölgesindeki köylerin etrafı Kobra helikopterleri tarafından vurulmaya başlandı. Bu arada Siyane köyüne komondalar indirildi. PKK gerillalarının hemen karşılık vermesi üzerine çatışmalar çıktı. Alana inip kalkan Kobra ve Skorsky helikopterleri gerilla tarafından hedef alınınca alandan uzaklaşmak, bazen indirim yapamadan geri dönmek zorunda kaldı. Çatışmalar şiddetle devam etti.

Kara kışın ortasında, daha bahar olmadan bu askerî harekâtın neden yapıldığı sorgulanmaya başlandı. Zira bu operasyonları Genel Kurmay genel olarak baharda Nisan ayında başlatırdı. Operasyonun nedeni Bakan Akar’ın yaptığı açıklamada, “terör örgütünün” “Irak’ın Kuzeyinde bazı bölgelerde varlığını halen sürdürmeye; yeniden barınma alanları ve mevziler oluşturmaya devam ettiği ve geniş çaplı bir saldırı hazırlığı içinde olduğu tespit edildiği” gösterilmekteydi. Basında operasyonun hedefinin her ne kadar gelmekte olan “terör saldırılarını bertaraf etmek ve hudut güvenliğimizi sağlamak” olarak tanımlansa da, esas amacının PKK’nın Şengal’de direnen Ezidilere ve Rojova’da savaşan Kuzeydoğu Suriye halklarına ulaştırdığı yardımların yollarını kesmek olduğu açıklanmaktaydı. Bu yardımlar sonucu Erdoğan Şengal’e bir türlü saldıramıyor ve Rojova’da istediği başarıyı elde edemiyordu. Aylarca süren saldırıya rağmen Ayn İsa’yı bir türlü ele geçiremedi.

Operasyonun bir başka nedeni olarak da, Erdoğan’ın ekonomik, politik, parasal alanda ve korona ile mücadelede karşılaştığı sıkıntılar gösteriliyordu. Bu sıkıntılar öylesine artmıştı ki, Erdoğan’ın bir askeri operasyon için artık Nisan ayına kadar bekleyecek tahammülü kalmamıştı. Kürt cephesinde kazanacağı bir “zaferle” kaybetmeye başladığı seçmen tabanını yeniden kazanmayı, halktan zamlara, pahalılağa, işsizliğe ve yokluğa karşı yükselen sesleri durdurmayı, pandemi nedeniyle halkta oluşan rahatsızlığı önlemeyi planlıyordu. Halkı manipüle etmek için ortaya atılan reform paketleri, yeni anayasa teklifleri, aya sert iniş yapma projeleri tutmuyordu. Halkın milliyetçilik ve kahramanlık duygularını kabartmak gerekiyordu. Bunun için Erdoğan yine savaş can simidine sarıldı. Irak hükümetini, Güney Kürdistan’da Barzani Hükümetini de arkasına alarak 10 Şubat’ta sabaha doğru PKK’ye karşı yeni bir savaş cephesi açtı, bir muharebe başlattı. Garê bölgesine karşı yapılan Pençe-Kartal-2 adındaki bu harekât tesadüf değil, planlı bir harekâttı. Ama bu harekâtı bu derece acil yapan ve bir sır gibi saklanan bir başka nedeni daha vardı. O da, 6 yıldan beri PKK’nın elinde esir olarak tutulan asker, polis ve MİT mensuplarının Garê bölgesinde saklandığının tesbit edilmiş olması ve bunları kurtarmak için hemen harekete geçilmesi kararıydı. Başarılı bir kurtarma harekâtından sonra Erdoğan toplumda muzaffer bir komutan gibi karşılanacak, kayan seçmen geri gelecek, halk kötü ekonomik durumun ve korona pandemisinin yol açtığı sıkıntıları unutacak, Erdoğan geniş bir nefes alacaktı.

Erdoğan’ın hesapları tutmadı

Ama bu kez görülen oydu ki, Erdoğan’ın yaratmak istediği kahramanlık edebiyatı başlamadan bitmişti. Her ne kadar Bakan Hulusi Akar operasyonun “başarılı” bir şekilde icra edildiği ve neticesinde PKK’ya “ağır kayıplar” verildiğini iddia etse de, çatışma alanlarından gelen haberler bunun tam tersini söylüyor, Akar’ı yalanlıyordu. Daha harekatın ikinci günü, resmi açıklamaya göre, iki yüzbaşı ve bir astsubay kıdemli çavuşu olmak üzere 3 asker “şehit” düşmüş ve 4 asker de yaralanmıştı. Bu ağır darbenin etkisi geçmeden operasyonun 4. gününde PKK’nin elinde esir olarak bulunan 13 asker, polis ve MİT mensubunun “şehit” düştüğü haberi geldi. Bakan Akar “Kontrol altına alınan mağarada yapılan aramalarda alıkonulan 13 vatandaşımızın naaşlarına ulaşılmıştır” açıklamasını yaptı. Esirler kurtarılamamış, ölmüştü. Akar tutsakların PKK tarafından öldürüldüğünü ima ederken, onların Türk uçaklarının attığı bombalarla öldüğü anlaşılıyordu, çünkü bedenlerinin paramparça olduğu söyleniyordu.

Gelen haberlerle Erdoğan’ın “zafer” hayalleri suya düşmüştü. Bu zafer değil PKK karşısında tam bir yenilgiydi. Bir kez daha görüldü ki, bir halkın ve burada Kürt halkının özgürlük ve kurtuluş mücadelesini yenmek, hele bu mücadeleyi bitirmek mümkün değildir. Her türlü sorun gibi Kürt sorunu da barış yoluyla çözülmelidir. Ama faşizan gerici Erdoğan rejiminde böyle bir anlayış yoktur, intikam vardır. Onun için hedef iktidarda kalmaktır, gerisi teferruattır. 13 kişi ölmüş, öldürülmüş, “şehit” düşmüş, önemli değildir, onların nasıl öldürüldüğü hiç de önemil değildir. Erdoğan’a göre savaştır bu, fıtratında ölmek de öldürmek de vardır.

Türk devletinin 13 güvenlik personelinin “şehit” düştüğü, yani karşı tarafın, PKK’nin katlettiği açıklamasından sonra PKK tarafından yapılan açıklamayla birlikte devletin açıklaması üzerine büyük bir şaibe düştü. Çünkü PKK 13 esirin bulunduğu kampın Türk Hava Kuvvetleri’nin yoğun bombardumanı sonucu, Türk uçaklarının bombalarıyla hayatlarını kaybettiklerini açıkladı. Sosyal medya “esir kampını TR bombaladı” haberleriyle sallandı. Hükümet bu haberi engellemeye çalıştı. Haberi yayanlar hakkında hemen soruşturma başlattırdı. Hakkında soruşturma başlatılanlar arasında HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ve HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya da vardı. Uluslararası alanda da 13 kişiyi PKK’nin öldürdüğü konusunda başta ABD olmak üzere şüpheler artmaya başladı. ABD Dışişleri Bakanlığı, Garê katliamıyla ilgili yayınladığı başsağlığı mesajında “Türk vatandaşlarının terör örgütü PKK’nin elinde öldüğü haberleri doğruysa, bu eylemi en güçlü şekilde kınıyoruz” dedi. Bu ise açıkça 13 vatandaşın PKK değil, Türk devleti tarafından öldürüldüğünün imasıydı. Erdoğan ABD’ye “bu açık PKK desteğidir” diye yine gürledi. Ama ABD konu aydınlanıncaya kadar tutumunun bu olduğunu bildirdi.

13 asker, polis MİT mensubunu kim katletti?

Erdoğan’ın gerçeğin ortaya çıkarılmasından değil, üstünün örtülmesinden yana olduğu görülüyordu. Bunu yaptığı konuşmayla’da ortaya koydu. Şimdi kamuoyunun işlenen bu “cinayetle” ilgili bir fikre sahip olması için Erdoğan’ın ve PKK’nın açıklamalarından bazı bölümler aktaracağız.

Partisinin 4 il kongresindeki konuşmasında Pençe-Kartal-2 Harekâtı’nda hayatını kaybeden 13 güvenlik mensubuna da değinen Erdoğan şöyle söyledi:

“Öncelikle Irak’ın kuzeyindeki terör yuvalarını dağıtmak için başlattığımız harekâtımızda şehit olan 3 askerimiz ile teröristler tarafından alçakça katledilen 13 kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum. Bu kardeşlerimiz, bir kısmı beş ay bir kısmı 6 ay bu teröristlerin ellerinde esirdi. O günden bugüne bu kardeşlerimizi nasıl bu terörist alçakların ellerinden kurtaracağız hep bunun hesabını yaptık. Çok uğraştık. En son bu operasyonların yapıldığı gece artık bu operasyonları yapmak suretiyle bu kardeşlerimizi kurtaralım istedik. Gerek savunma bakanım, gerek MİT, gerek polis hep birlikte yapılan çalışmalar neticesinde adım atıldı ve ilk etapta bütün inlerine gireceğiz demiştik ya 42 tane terörist bu esnada gebertildi. ..”

“…Her geçen yıl daha da gelişen kabiliyetleri, donanımı ve insan gücüyle Türk ordusunun önünde durabilecek ne bir terör örgütü ne de bir piyon güç vardır. Son harekâtımızda bu gerçeği bir kez daha biz de gördük. Ancak askerimizin karşısında duramayan terör örgütü maalesef alçaklıkta sınır tanımıyor… Bölücü örgüt PKK’nın yıllar önce kaçırdığı, bunların içinde polis, asker var. Gel gör ki bunu başaramadık.”

“Hiç endişeniz olmasın evvel Allah biz dimdik ayaktayız… Her fırsatta ve her zeminde terör gerçeğini anlatmayı ve herkesi izana davet etmeyi sürdüreceğiz. Verdiğimiz şehitlerin bizi kutlu mücadelemizden vazgeçireceği sanılmasın. Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz onlar diridirler… Şimdi onlar Allah yolunda öldürüldüler, şehit oldular. Biz şimdi kendimize bakalım kendimize biz ne olacağız…”

Erdoğan 13 esiri kurtarmayı “Gel gör ki bunu başaramadık” sözleriyle operasyonun başarısızlığını açıkça itiraf, PKK karşısında yenilgiyi kabul ediyor, PKK’nin başarısını teslim ediyordu. 13 güvenlik mensubu için, “onlar Allah yolunda öldürüldüler, şehit oldular.. kendimize bakalım… biz ne olacağız” diyerek de hem yenilgiyi hem çaresizliğini ifade ediyordu. Çünkü O yalnız emekçi halk yığınlarını manipüle edip her gün kötüye giden zevahirini kurtarma umudunu kaybetmedi, aynı zamanda böyle bir yenilgi sonunda bu yenilginin baş sorumlusu olan kendisinin ve hükümetinin hemen istifa etmesi gerçeği ile karşı karşıya kaldığını çok iyi biliyordu. “Çarşamba’ya müjdem var” diyerek erken sevinen Erdoğan 4 gün boyunca yaşanan olaylar karşısında hesap vermesi gerken esas baş sorumlu kişidir. Diğer sorumlu Genel Kurmay idi. Onun hakkında hemen idari soruşturma açılması gerekirdi. Onunu için Erdoğan şaşkın “biz ne olacağız” diye soruyordu. Bu olay bir Avrupa, Amerika ülkesinde olsaydı başkan veya başbakan çoktan istifa etmişti. Maalesef Türkiye’de kamuoyundan gelen böyle bir baskı geleneği yaratılamadı. Bu da halkın değil, sol ve demokratik güçlerin eksikliğidir. Erdoğan bu badireyi de atlatabilir, ama bunun hesabı ondan mutlak sorulacaktır. Burada görev sol ve demokratik güçlere düşmektedir.

PKK: Katliamdan Türk Savunma Bakanı sorumludur

Olayın arkasından Halk Savunma Merkezi (HSM) Karargâh Komutanlığı “Esirler Hunharca Öldürüldüler” başlığı ile yaptığı açıklamada “Bu insanların katledilmiş olmasının asıl ve tek sorumlusunun böyle bir saldırıya karar veren ve hiçbir insani duyguya sahip olmayan Hulusi Akar olduğu açıktır” dedikten sonra şu bilgileri verdi:

“10 Şubat günü sömürgeci soykırımcı Türk devletinin Medya Savunma Alanları’na bağlı Garê bölgesine dönük başlattığı işgal operasyonu 14 Şubat günü sabah saatlerine doğru bozguna uğrayarak geri çekilmiştir. Kalıcı bir biçimde Garê’ye yerleşmeyi amaçlayan düşmanın bu alçakça girişimine karşı Kürdistan Özgürlük Gerillası tarihinin en büyük direnişlerinden birini sergileyerek sert bir biçimde yanıt vermiştir.
İşgal saldırısının yapıldığı alan içinde bulunan ve Türk güvenlik kuvvetlerine mensup savaş esirlerinin tutulduğu kampa da hunharca bir saldırı gerçekleştirilmiştir. Bu kamp 10 Şubat günü saat 05:00’da önce havadan ağır bombardımana tabi tutulmuş, ardından karadan saldırı geliştirilerek her türlü savaş tekniği ile vurulmuştur. Bu kampta bulunan güçlerimiz kendilerini ve esirleri korumak için kampa girmek isteyen işgalcilere karşı ağır bombardıman altında gerekli cevabı vermiş, etkili bir şekilde vurmuştur. Darbe yiyerek bir kademe geri çekilen işgalci Türk ordusu bu kampın içinde esirlerin olduğunu bilmesine rağmen yine savaş uçaklarıyla yoğun bir şekilde bombalamıştır. Üç gün boyunca gelişen ağır bombardımanlar, kamp dışında ve içinde gelişen yoğun çatışmalar elimizde esir olarak bulunan MİT mensubu, asker ve polislerin bir kısmının yaşamını yitirmesine yol açmıştır. Bu kampa yapılacak bu kadar saldırı sonucunda hiç kimsenin oradan sağ olarak kurtulamayacağı gerçeği en sıradan askeri bilgiye sahip bir kişi tarafından dahi bilinebilecek bir husus olmasına rağmen, bu kampa dönük yapılan saldırı hiçbir biçimde onların kurtarılmasına dönük olmayıp tamamen imha edilmeleri amaçlanarak yapılmıştır. Bu insanların katledilmiş olmasının asıl ve tek sorumlusunun böyle bir saldırıya karar veren ve hiçbir insani duyguya sahip olmayan Hulusi Akar olduğu açıktır.
Yapılan bu insanlık dışı saldırının, çirkefliğin ve derin başarısızlığın üstünü örtmek için şimdi büyük bir telaşla çarpıtmalara ve yalanlara başvurmaktadırlar. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar gerçeklerin üzerini asla örtemeyecekler. Hareket olarak şimdiye kadar elimizde esir bulunan hiç kimseye zarar vermediğimiz kamuoyu tarafından çok iyi bilinmektedir. Medya Savunma Alanları’na dönük yıllardır gerçekleşen bu kadar ağır bombardıman ve işgalci Türk ordusunun sürekli saldırılarına rağmen elimizdeki esirleri büyük bir titizlikle bugüne kadar korumuş olmamız bunun en büyük kanıtıdır.”

PKK’nın bu anlatımı gösteriyor ki, 13 kişinin o kamptan, o bombardıman ve çatışmalar altında kurtarılması mümkün değildir. Erdoğan bu operasyona 13 kişinin ölümünü de göze alarak başlattığı ortaya çıkmaktadır. Bu olayın BM denetiminde bağımsız bir komisyon tarafından incelenmesi, bu “cinayetin” nasıl işlendiği tam olarak ortaya çıkarılması gerekmektedir. Ancak böylece bundan sonraki cinayetlerin önüne geçilebilir.  

HDP’ye saldırı

13 kişinin ölümünden sorumlu olan hükümet olayların sorumluluğunu HDP’nin üstüne yıkmaya kalkıştı, HDP’ye karşı büyük bir tutuklama kampanyası başlatıldı. Şu son günlerde 718 HDP’li gözaltına alındı. Yapılan tutuklamaları protesto eden ve 13 vatandaşın öldürülmesi olayının tam açıklığa çıkarılmasını isteyen HDP yaptığı açıklamada şunları vurguladı:

“İktidar, partimizden hesap sorma değil, kayıpların ailelerine ve topluma hesap verme konumundadır. Aynı şekilde PKK de hayatları kendilerine emanet olan tutsakların nasıl can verdiklerine, bu ölümlerdeki kendi sorumluluklarının ne olduğuna ilişkin olarak Türkiye ve dünya kamuoyunu bilgilendirmelidir. PKK elinde tutmaya devam ettiği kişileri salıvermelidir.”

Şimdi hep birlikte Erdoğan’dan bu kapliamın hesabı sorulmalıdır. Kamuoyunda PKK’nın elindeki tutsakları salıverilmesi için bir çalışma ve kampanya başlatılmalıdır. Görülen o ki, artık Erdoğan kurtarma adına düzenleteceği operasyonlarla hâlâ PKK’nin elinde bulunan tutsakların ölümüne neden olacaktır. Erdoğan’ın bu katliamlarına izin verilmemelidir.

Güçlü bir barış hareketi yaratılmalıdır

Erdoğan sorumluluğu başkalarının üstüne yıkarak olayların içinden sıyrılmak istemektedir. O’na bu olanak tanınmamalıdr. Bu operasyon savaşın kirliliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Kaç tane aile ocağı söndü. Artık Erdoğan’ın başta Kürtlere karşı savaş olmak üzere Afrika’dan Kafkaslara kadar yürüttüğü savaşlara karşı çıkılmalıdır. Bu savaşların halkın sırtına zam, pahalılık, yokluk, ölüm, acılar ve yıkım olarak geri döndüşünü halka anlatılmalıdır.

Savaşla ekonomik yıkım arasındaki bağı Erdoğan ve Bahçeli de açıkça ifade etmektedirler. Erdoğan “düşünün bir merminin fiyatı nedir” diyerek artan patlıcan, soğan, biber fiyat ve zamların savaşta kullanılan mermilere gittiğini itiraf etmişti. Benzer bir cevabı Bahçeli de haklarını isteyen EYT emeklilerine bir fırtına obüsünün mermi hesabını yaparak vermişti. Savaş ölümdür, yıkımdır, tecavüzdür, yokluktur, barbarlıktır, insanın insanlığından çıktığı andır. Türkiye’de yaratılabilecek savaşa karşı güçlü bir barış hareketi Erdoğan’ın faşist iktidarını sonlandırmak için verilen demokrasi mücadelesinin de en önemli bileşeni olacaktır, Kürt sorununun barışçıl yollardan çözümünün önünü açacaktır.

Bir yanıt yazın