Haber / Yorum / Bildiri

Demokrasi Cephesi Tüm Devrimci ve Demokratik Güçleri kapsamalıdır!

Omurgasında HDP, devrimci demokratik güçler ve komünistler olan tüm bileşenleriyle ete, kemiğe bürünecek bir cephe Türkiye halklarını kurtaracaktır. İşçi sınıfının örgütlü gücü ve Kürtlerin örgütlü gücü etrafında birleştikçe emperyalizme ve faşizme karşı kazanacağız.

24 Haziran seçimleriyle topluma hiçbir şey vermeyen faşizan rejim İslami ve ırkçı kodlarla iktidarını pekiştirdi. Hak, adalet, özgürlükler OHAL yerine BUHAL denilecek cinsten yasayla, valilerin OHAL benzeri yetkilerinin de yer alması, Erdoğan takımının giderek büyüyen sosyal, ekonomik sorunlar nedeniyle sürdürülebilir olmayan toplumsal barışın, olası toplumsal patlamaya karşı silah gücüne dayalı önlem alma çabasından başka bir şey değildir. Dikta muhalefet partilerinden, seçimden korkmuyor, artık bizzat halkın kendisinden korkuyor. Korkmakta haklı, halkın da bu partilerle girilecek seçimlerden umudu kalmadı. Erdoğan Diktasının keyfi yönetimi, mafyalaşan adaleti, emperyalist kuşatma Türkiye’yi yaşanmaz hale getiriyor.Türkiye’de Kürt halkına karşı Erdoğan’ın faşizan rejiminin sürdürdüğü savaş etnik temizlik seviyesine ulaşmış,10 binlerce Kürt vatandaş katledilmiş, geriye hayalet şehirler bırakılmıştır.Kürt halkının siyasi partisi HDP’nin seçimle işbaşında olduğu belediye başkan ve yönetimleri görevden alınmış, yerine iktidardaki faşist AKP’nin militanlarından kayyımlar atanmıştır.Bu yetmemiş gibi HDP’nin Genel Başkanları, yöneticileri ve diğer bir çok parlementeri sadece kürsüde konuştukları için tutuklanmış ve tutukluluk halleri devam etmektedir.

Şimdi Yerel seçimler yaklaşırken Kürt Ulusal Hareketinin partisi HDP’nin tekrar kazanacağını bildiği belediye başkan ve yöneticilerini tekrar görevden alarak kayyım atayacağını söyleyen faşist Erdoğan Kürt Halkının sabrını sınamaya devam ediyor.

Erdoğan faşizmi yurt içindeki Kürtlere ve Kürt Hareketinin siyasi Partisi HDP’ye yönelik saldırılarla yetinmiyor.Emperyalist emellerle önce BOB. (Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi) ‘un eşbaşkanı olduğunu açıklayarak Ortadoğu’yu yeniden paylaşacak masanın etrafında olmayı arzulamış, dünyanın süper güçleri konumundaki emperyalist büyük oyuncular arasında gidip-gelmelerle,bazen ortak,bazen tek başına sınırötesi harekatlarla Irak,Suriye topraklarında at oynatmaktadır. Türkiye’deki Kürt Halkının komşusu,soydaşı,kanı,canı,akrabası olan Ortadoğu coğrafyasındaki tüm Kürt Halklarını hedef tahtasına çevirmiştir. 24 Haziran seçimlerine yaklaşıldığında ise terörü bahane ederek seçim sürecinde hiç bir eylem olmadığı halde “Kandil’e giriyoruz.” naraları atarak seçim ortamını savaş alanına çevirmiştir. Ülkemizdeki Kürt illerinin oylarını zorbalıkla feodal ağalar ve suç ortağı mafya devlet güçleriyle gaspetmeye kalkmıştır. Kürt soy kırımı Ortadoğu coğrafyasında bütün dünyanın gözleri önünde sürüyor. Hem bölgede,hem Türkiye’de Kürt  Ulusal Bağımsızlık ve özgürlük hareketleri bastırılmaya çalışılırken onun Türkiye’deki siyasi gücünün de başı ezilmeye çalışılmaktadır.Bu operasyonlar karşısında aksine Türkiye Kürtlerinin politizasyonu artıyor.Yepyeni politik nesiller yetişiyor.Yurtta ve sınır ötesinde onları sindirmek için yapılan herşey tam tersi bir sonuçla daha bilenmiş ve bilinçle çelikleşmiş bir kitle desteğine dönüşüyor.Kürtler AKP’nin kayyımlarla işgal ettiği belediyeleri ve daha fazlasını alma kararından asla vazgeçmiyorlar. Kürtler boyun eğmemekte kararlıdırlar.

Türkiye’de ulusal, etnik,dinsel, mezhepsel,laik,ateist,LBGT, esnaf, zanaatkar, emekçi, emekli, kadın, öğrenci, eğitimli işsiz, plaza çalışanı ve tüm gençlik, çevre aktivistleri, köylüler, iş güvencesi elinden alınarak grev ve toplu sözleşme hakkı yok edilmiş ve örgütlenmesi önünde bariyerler kurulan, işçi sınıfının dışlanmışlığı bu ülkede ortak hayatın her gün daha çekilmez bir hal aldığı gerçeğini biraz daha su yüzüne çıkarıyor. Türkiye’de çürüyen temsili demokrasi araçlarının temsiliyetlerine izin vermediği ve ötekileştirdiği insanların ortaklaştığı bir cephe demokrasinin önünü açabilir.

İktidar açlıkla terbiye ederek sadaka toplumuna dönüştürdüğü yurdum insanına sosyal yardımları, maaşları, çiftçinin mahsulünün bedelini ödeyemez duruma düştüğünde ve yukarıda sayılan tüm toplum katlarına zulmü artırmaya devam ettikçe Kürt ve Türk halklarının öfkesiyle sol, sosyalist, sosyal demokrat, ilerici, devrimci ve komünistlerin bilinçli yoldaşlığından korkuyor. Halkın karşısında durabilmek için Hitler’in SS Birlikleri gibi Özel Harekatçısı, ordusu, istihbaratçı, polisinden başka çare bulamıyor.

İktidar milis güçlerini hazırlarken Mustafa Suphilerin, Nazım Hikmetlerin, Zeki Baştımarların, İsmail Bilenlerin Türkiye Komünist Partisi, Kürt, Türk ve tüm halkların partisi; Halkların Demokratik Partisi (HDP) , sol, sosyalist, sosyal demokrat, CHP ve Atatürkçülerin ilerici kanatları, kısaca demokrasi bloğunu örmeye çalışan yığınlarla buluşmaya ve toplumsal muhalefeti yükseltmeye çalışıyor.Türkiye’de faşist Erdoğan iktidarına karşı olan herbir kişinin, baş belası haline gelen bu baş çelişkiden kurtulmak için küçük bir katkısı olacaksa bu küçümsenmemelidir. Cephenin sınırları geniş tutulmalı,ama Kürt düşmanlığını devletin bekası,güvenlik gibi gerekçelerle sınır ötesi emperyalist müdahaleleri onaylayan CHP’liler, Atatürkçüler, ulusalcılar, sözde solcu ve komünistler bu cephede yer alamazlar. “Türkiye’de Kürt, Ermeni varlığı Batılıların misyonerlik faaliyetiyle başladı,emperyalistlerin maşası,taşeronu bunlar”diye tanımlayanlar ister Atatürkçü, ister CHP’li, ister sosyalist olsun, nasyoneller demokrasi cephesinde yer alamazlar. Hitler’de nasyonel sosyalistti.

Türkiye nasıl dünyanın süper emperyalist güçleri arasındaki çelişkiden yararlanmaya çalışıyorsa Kürt Ulusal Hareketinin de süper güç olsun,Türkiye gibi küçük emperyalist devlet olsun bunların aralarındaki çelişkilerden yararlanması doğal değil midir? Türkiye Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk Meclisi bir yandan İngiliz, Alman, Amerikan emperyalistlerinden medet umarken, diğer yandan genç Sovyet Devleti’nden yardim alarak burada doğan çelişkilerden yararlanmadı mı? Kürtleri dış güçlere muhtaç bırakmayacak olan Türkiye Komünistleri, devrimci ve demokrasi güçlerinin yoldaşça desteğidir. Silahlı emperyalistler ve onların usakları Kürtleri kovalayıp gördüğü her yerde öldürürken, Türk demokratı, solu, sosyalisti, devrimci ve komünisti onların yüzlerine kapılarını kapatırken, Putin’le de, Avrupa’yla da, Amerika’yla da işbirliği yapabilirler.

Yoksulluk sınırının çok altında, açlıkla terbiye edilen halkların midesinden gelen seslerle onun aklı olan komünistlerin, Kürt Hareketinin öncüsü HDP ve Faşist Diktatörlüğün karşısında durabilen tüm demokratların gücü, Gezi eylemlerinden bile ödü kopan faşist Erdoğan rejiminin nefesini kesecek, halklara derin bir nefes aldıracaktır. Onun militer güçleri bütün halka su, gaz, kurşun sıkmaya yetmeyecektir. Tabandaki AKP’lisi, MHP’lisi “sosyal patlama olur mu?” diye sorarken, faşist iktidar buna karşı valileri bile özel donatırken Türkiye’nin muhalefet bloğunun “millet ittifakı” gibi tekçi anlayışlarla sisteme dahil olmak gibi bir lüksü olmamalıdır. Muhalefet bloğu, demokrasi cephesi, sistemin dışında bırakılanların ortaklaştığı cephenin gücüyle faşist sistemde gedikler açılabilir, faşist iktidar bloğu çökertilebilir.

Komünistler ve HDP Devrimci Demokrasi Güçlerinin Olmazsa Olmazıdır.

Anayasa referandumundan sonra, 24 Haziran 2018 Erdoğan karşıtlarının yenilgisi halkın kolunu kanadını kırdı. Umutlar iyice tükendi. 2015 referandumundan itibaren birçok vatandaşımız yurt dışına gitti. İmkanı olmayanlar ve mücadeleden kaçmayı kendine yediremeyenler ülkede kaldı.

Halk 24 Haziran seçimlerinde bir olasılıkla diktatörü uzaklaştırarak nefes almayı umuyordu. Denize düşen yılana sarılırcasına “Diktatör gitsin de, kim gelirse gelsin” düşüncesiyle Millet İttifakı’nın peşine düştü. HDP ve içinde yer alan bileşenlerine de destek verdi. Yine yetmedi.

Adil seçim yoktu. Sandıklardan oy çalmak şöyle dursun, oylar gasp edildi. Türkiye’nin özellikle Kürt illerinde feodal beylerle iş tutan Dinci-Faşist iktidar bloğu; mafyalaşmış, çeteleşmiş yapılarla birleşen devlet gücüyle sandık taşıdı, taşımadığı sandıklarda sandık başkanını yumrukladı, sandık kurullarının yerine aynı elden çıkan 6-7 imza ile bazen imzasız seçim tutanaklarıyla, 2.150 sandıkta iktidara oy çıkarttı. Buna rağmen Kürt Halki boyun eğmedi, direndi ve HDP’yi Kürdistan’da birinci parti yaptı.

Kürt illerinde faşist MHP’nin 1 Kasım seçimlerinden bu yana 2 milyon 200 bin oyu arttı. Bu zenci ana babadan nur topu gibi beyaz bir bebek dünyaya gelmesi anlamına geliyordu. Bu doğanın kanununa aykırı olayı halk hazmedemedi. Halkın “Adam kazandı arkadaş?” diyerek daha sandıkların %51’i açılmışken teslim bayrağını çeken topal muhalefetin en popüler adayı İnce ve CHP’ye, “Beni YSK’nın önünden kazıyamazlar” diyen Meral Akşener’e güveni sarsıldı.

71 ilde oy kaybeden iktidar, yerle bir ettiği Kürt illerinde silah zoruyla oyları gasp ederek tavan yaptı. Kürt illerinden artık oy çalmıyorlar, zorla alıyorlar. 401 seçmeni olan bir sandıktan tek fire vermeden iktidar ortaklarına oylar çıktı. Muhalefetin temsilcisi olduğunu, halka nefes aldıracağını iddia eden İnce’nin sesi çıkmadı. Muhalefet partileri halkın kimi sorunlarını sıraladılar. CHP adayı İnce birkaç yenilikçi söylemiyle partinin HDP’ ye giden oylarını saymazsak %5,5’luk bir artış sağladı.

CHP patatese, soğana, ete  ne olduğunu anlattı, çözüm sunmadı.12 Eylül 80’de 35 milyon nüfuslu Türkiye’de 3 milyon sendikalı varken, 82 milyonluk Türkiye’de 1 milyon 700 bin sendikalı olmasına, Türk-İş ve Hak-İş’in yanında 160 bine düşmüş DİSK’in durumunu ağzına almadı. Sınıf sendikacılığının, demokratik sendikacılığın yok oluşunu, 12 Eylül’den önce DİSK, Köy-Koop gibi güçlü örgütlerin demokrasi mücadelesine verdiği katkıları görmezden geldi.

Son 1 yılda 40 bin esnafın dükkân kapattığını söyledi onlara ama 2 yıl ödemesiz, 5 yıl faizsiz kredi vaadinde bulunarak esnafa can suyu vermeyi aklından geçirmedi. Erdoğan’la “O ne verirse ben 5 kuruş fazlasını veririm.” diyen Demirel üslubuyla “bende gençlere 500’er lira fazladan vereceğim.”  diyerek yarışmaya kalkıştı.

Seçime 10 gün kala Kandil’e gideceği söylemiyle yerli-milli söylemini pekiştiren, dış güçler söylemiyle algıyı yöneten Erdoğan’ın karşısına, anti-emperyalist söylem olarak “Komşularla barış içinde yaşayacağız, benim devletim de kimsenin topraklarında at oynatmaya kalkışmaz, emperyalist devletlerin de topraklarımızda at oynatmasına izin vermem,” diyeceğine, “Amerika’dan beni aradılar, Feto usulüne uygun istenmemiş” diyerek Amerika’nın valisiymiş gibi Adalet Bakanlığına teftiş heyeti gönderdi.

Oyları gasp ettiler, “Cahil halk bizi anlamıyor” türünden küçük burjuva aydın analizleri yine kafelerde barlarda dolaşmaya başladı. Halk hisseder, güvenmek ister, çıkarlarının peşinden gider. Kurtuluş Savaşı yıllarında halklar daha bilinçli değildi ama komünistler onların güvenini kazanmıştı. Çetelerden, Türk, Kürt köylülerinden Yeşil Ordu ve Kuvayi Milliye yarattı.Halklarımızın her ferdi dostunu düşmanını bu kendini beğenmiş, küçük burjuva aydınlardan daha iyi tanır.Yeter ki güvenebileceği keskin görüşlü öncüleriyle buluşsun.

Türkiye’de faşizme ve emperyalizme karşı halkın içinde ona güven veren komünistlerle, HDP ile, sol, devrimci, demokrat, ezilen, sömürülen, yok sayılan tüm halk katmanlarıyla örülmeye çalışılan demokrasi cephesi tek çıkış yoludur. Bütün komünistler ve HDP içinde barındırdığı tüm bileşenleriyle, devrimci demokrat guçlerle bu cephenin duvarlarını örmede ustalıklarını gösteriyorlar.

Bizi kuşatan faşizmi kuşatmayı geniş yığınlarla kucaklaşarak başaracağız. Erdoğan-Bahçeli faşizmi ya kaçacak ya da izimle savaşacak. Tercih onlarındır.

HDP, TKP, Kürt ve Türk İlerici Partileri, Türkiye sol, devrimci demokrasi güçleri, halkları, işçi, emekçi ve köylü yığınları, kadınları ve gençleri bütünleştikçe kazanacağız.

Selim Karaaslan

Bir yanıt yazın