Haber / Yorum / Bildiri

Erdoğan’ın Faşist Saldırıları (1. Bölüm)

2021’de faşist saldırılarını artıracak olan Erdoğan’a karşı sokaklara hazırlanmak gerek

Oktay KALKAN

SÖYLEDİKLERİNİN, davranışlarının tersini yapmak faşist diktatörlüklerin yöntemidir. “En demokrat ülke biziz” derler, domokrasinin ırzına geçerler. Onlarda güçler ayrılığı kağıt üzerindedir, parlamento göstermeliktir. “Fikir ve basın özgürlüğünün en genişi bizim ülkemizde bulunmaktadır” derler, ama anında gazetecileri, akademisyenleri tutuklatırlar, hapse attırırlar, mahkûm ettirirler. Polis de, savcı da, hakim de onların emrindedir. “Sandıkta tecelli eden halkın iradesi kutsaldır” derler, kendilerinin çıkmadığı sandıkta tecelli eden halkın iradesini yok sayarlar. “İnsan haklarına en çok saygı gösterilen ülke bizim ülkemizdir” derler, yığınsal olarak insanları katlederler, imha ederler.

2021’de Erdoğan faşist rejimini oturtmak istiyor

Dün Hitler aynen böyle yaptı, bugün de Erdoğan böyle yapmaktadır, tam da Hitler’in yolunu takip etmektedir. Bugün demokrasi adına TBMM göstermeliktir, tüm güçler (yasama, yargı, yürütme) Erdoğan’ın elindedir. Konuşan, twitt atan, kazara eleştiren anında içerdedir. Yıllarca yatar, neden yattığı söylenmez, bilinmez, çünkü onlar mahkûm değil, rehindirler. “Yargıda demokratik reform” derler, ama tutklamalar, mahkûmiyetler devam eder. Demirtaş 4 yıldır içerde, neden? Ahmet Altan, Osman Kavala’nın içerdeki günleri saymakla bitmiyor, 1000 küsür gündür içerdeler, neden? Binlerce akademisyen, memur ve öğretmen işten atıldı, çoğu yurt dışına “çıktı”, neden? Fikir ve basın özgürlüğünün bu kadar “bol olduğu” ülkede neden fikrini söylemek, konuşmak, yazmak, savaşa karşı çıkmak, barış istemek bu kadar zordur? Neden bunun bedeli bu kadar ağırdır? “Halkın iradesi sandıkta belirlenir” deyip Kürt illerinde halkın seçtiği belediye başkanlarını görevden almak, yerlerine kayyım atamak, muhalif belediye başkanlarını çalışmaz hale getirmek, nasıl bir tutumdur?

Bunlar Erdoğan’ın iktidarı bırakmama, Türkiye’de faşist bir rejimi oturtma girişimleridir. Bunun en iyi yolu muhalifleri bertaraf etmek, hapsetmek, rehin almak, sürgün etmektir. Hitler de iktidara geldiğinde aynı yöntemleri uyguladı. Meclisi yaktı, partileri kapattı, muhalefeti susturdu, yöneticilerini temerküz kamplarına attı, Akademisyenler ülkeyi terketti, Yahudilere toplama kamplarında soykırım uyguladı. Hitler bunları kısa zamanda “başardı”. Ama Erdoğan hâlâ bunları başarmak için uğraşıyor. 2021 yılında bunu başarmayı hedefine koydu. Bunu 2020 yılı sonuna doğru yaptığı konuşmalarında açıkça ilan etti.

Erdoğan 26 Aralık 2020’de yaptığı bir konuşmada “Reformları çıtayı sürekli yükselterek sürdürüyoruz: 2021 yılı demokratik ve ekonomik reformlar yılı olacak” dedi. Bu sözleri duyan her devrimci demokratın yüreği şöyle bir hoplamış ve demiştir ki: “eyvah, 2021’de daha çok tutuklama, daha çok zindan, daha çok sürgün, daha çok katliam, daha çok savaş.” “Çıtayı sürekli yükseltmenin” halka zulümden başka, susturmaktan başka ne anlamı olabilir? “2021 yılı demokratik… reformlar yılı olacak” demek 2021 yılında şeklen de olsa en son kalan demokratik hak ve özgürlüklerin de kökünün kazınacağından, faşizmi yerleştirmekten başka anlamı ne olabilir? “2021 yılı… ekonomik reformlar yılı olacak” demek 2021 yılında ekonomik krizin yükünün yeni zamlarla, vergilerle, enflasyonla, yüksek kur ve faizle halkın sırtına bindirmekten, yandaş şirketleri zenginleştirmekten başka ne anlama gelebilir? Eğer Erdoğan 2021 yılını “demokratik ve ekonomik reformlar yılı” ilan ediyorsa, bu nihayet 2021 yılında faşist rejimini tam olarak oturtacağı anlamına gelir. Yapılacak olan demokratik reform değil, faşist baskılardır.

Demokratik reform adı altında özgürlüklere saldırı

Erdoğan 2021’de demokratik reformların ne demek olduğunu, demokratik güçleri, halkı nelerin beklediği konusunu, daha 2020 yılı sonuna doğru gerçekleştirdiği uygulamalarla da halka gösterdi. Bunlardan biri HDP eski Milletvekili ve DTK Eş Başkanı Leyla Güven’e, “terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçundan verilen 22 yıl 3 aylık hapis cezasıdır. Güven’e, “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 14 yıl 3 ay, iki kez “Silahlı terör örgütü propagandası yapmak” suçundan da 8 yıl hapis cezası verildi. Güven hemen tutuklanarak Elazığ Cezaevi’ne gönderildi. Erdoğan bu ceza ile 2018/19 yıllarında yaptığı açlık grevi ve ölüm orucuyla Öcalan üzerindeki tecriti kıran Leyla Güven’den intikam almaktadır. O önce Leyla Güven’in milletvekilliğini düşürttü, sonra da mahkûm ettirdi.

Aynı şekilde DTK (Demokratik Toplum Kongresi) faaliyetlerine katıldığı gerekçesiyle “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek” suçundan gazeteci ve KHK ile kapatılan İMC TV program koordinatörü Ayşegül Doğan da 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Leyla Güven ve Ayşegül Doğan gibi herkesin tanıdığı demokratik kişilerden terörist yaratmak, Erdoğan’ın halkı sindirmek için en geçerli yöntemi haline geldi.

Yine 2020 yıl sonunda ağır hapis cezasına çarptırılanlardan biri de Cumhuriyet Gazetesi eski Yayın Yönetmeni, MİT TIR’larıyla İŞİD’e gizlice giden silahların haberini yapan gazeteci Can Dündar’dır. Dündar’a “siyasi ve askeri casusluk” suçundan 18 yıl 9 ay ve “silahlı terör örgütüne yardım etmek” suçundan 8 yıl 9 ay olmak üzere toplam 27 yıl 6 ay hais cezası verildi. Şu an Almanya’da sürgünde olan Dündar’ın daha önce de tüm mal varlığına el konmuştu. Erdoğan komuoyunda tanınan bu demokratik kişilere verdirttiği yüksek cezalarla halka gözdağı vererek 2021 yılına hazırlanmaktadır. Ama halk da her seferinde ona meydan okuyan yiğitler çıkarmaya devam edecektir.

Bu birkaç örnek Erdoğan’ın 2021 yılında demokratik reform adı altında ne yapmak istediğinin ifşaatıdır. Daha çok terör, daha çok tutuklama, daha çok mahkûmiyet. Önümüzdeki yıl yalnız Selahattin Demirtaş’ı ve Osman Kavala’yı ağır hapis cezaları beklemiyor, hakkında fezleke düzenlenen HDP milletvekillerinin yanısıra Özgür Özel’den CHP Başkanı Kılıçdaroğlu’na kadar muhalefetten birçok milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılacaktır. Onları cezaevleri ve ağır mahkumiyetler beklemektedir. Hakkında verilmiş mahkûmiyet kararı bulunan Canan Kaftancıoğlu’nun tutuklanması ise bir an meselesidir. Başta İmamoğlu olmak üzere CHP’li belediye başkanlarının yerine kayyım atanması Erdoğan’ın gündemindedir. MHP Başkanı Bahçeli’nin “kapısına kilit vurulsun”, Genel Başkan Yardımcısı Yalçın’ın “kamilen itlafı gereken haşere sürüsü” dediği örgüt tek başına HDP değildir, CHP’dir de. HDP’den sonra defteri dürülecek olan sırada bekleyen parti CHP’dir. Faşizm böyle bir şeydir. Önce ana düşman bellediği komünistleri ve azınlıkları götürür, sonrada diğerlerini. Unutulmasın ki, 2021 yılında Erdoğan’ın faşizan tek adam rejimine karşı duran herkes sıradadır. 2021’de onun hedefi faşist rejimini oturtmaktır, aksi takdirde 2023’e kalmadan iktidarın elden gidebileceğini görmektedir.

“Vandallar” da sırada “bertaraf” olacaklardandır

2021 yılında faşist rejimini oturtmak için Erdoğan’ın hedefe koyduğu yalnız politikacılar ve partileri değildir. Erdoğan’ın “vandallar” diye nitelediği dağlarda, köylerde, şehirlerde “çoban ateşleri” yakan çevrecilerdir, köylülerdir, işçilerdir, avukatlardır, mühendislerdir, akademisyenler, öğretmenler, öğrenciler, kadınlardır, ama en çok da HES’leri kurdurtmayan, altın aratmayan köylü, çiftçi ve çevrecilerdir. 26 Aralık 2020’de Eskişehir’deki Eti Maden Lityum Karbonat Üretim Tesisleri’nin açılış törenine konuşan Erdoğan, doğayı, yeşili, çevreyi savunanlara yüklenerek şöyle dedi:

“Türkiye’nin yeraltı kaynaklarından uzun yıllar boyunca yeterince istifade edememesinin sebebi bu yönde attığı adımların sabote edilmesidir… Nükleer enerjiden hidroelektrik santrallerine, maden arama ve işletme faaliyetlerinden diğer yatırımlarımıza kadar, ülkemizin potansiyelini harekete geçirecek hemen her çaba, organize bir saldırıya uğramaktadır… Burada meselenin asla çevre ve ağaç olmadığını, asıl gayenin Türkiye’nin enerji yatırımlarının baltalanması olduğunu biliyoruz. Doğa, çevre ve yeşil gibi insanlığın ortak kavramlarının, arkası karanlık birçok marjinalin operasyon aparatı haline getirilmesine izin vermedik, vermeyeceğiz. Türkiye’nin… faydasına olan enerji projelerinin çevreci maskesi takmış vandallarca engellenmesine müsaade etmeyeceğiz.” Erdoğan benzer saldırıları çiftçi ve tarım politikası konusunda CHP’ye de yöneltti.

Gerçekleri ters yüz etmek, ülkeye karşı işledileri suçları sol ve demokratik güçlerin, çevrecilerin üstüne yıkmak faşistlerin klasik yöntemidir. Sorun ülkenin yeraltı kaynaklarından istifade etme, enerji ihtiyacını karşılama, maden arama ve işletme faaliyetinde bulunma, ülkenin potansiyelini harekete geçirme sorunu değildir: sorun bunların nasıl harekete geçirileceği, nasıl yapılacağı sorunudur. Bilime uygun olarak, çevre korunarak mı yapılacak veya yapılmayacak, yoksa yandaşlara rant sağlamak için ülkenin zenginlik kaynaklarını hoyratca talan ve yağmalayarak, doğayı tahrip ederek mi yapılacak? Erdoğan’nın şimdiye kadar ki uygulamaları rant uğruna talan ve yağmadır, doğa ve çevrenin, insanların, köylünün ve çiftçinin yaşam alanlarının kirletilmesi ve yok edilmesidir. Ülkenin ihtiyaç duyduğu enerji, tehlikesi nedeniyle artık kullanımdan çıkarılmaya başlanan nükleer santrallardan, doğayı ve iklimi mahveden HES’lerden değil, ülkemizin tükenmeyen en tabii sürdürülebilir kaynağı olan güneş ve rüzgârdan elde edilebilir. Karadeniz’in yeşilliği HES’lerden çok daha değerlidir. Halkın oksijen deposu ve verimli topraklarıyla Kazdağları, oradan çıkarılacak altından daha kıymetli altın değerindedir.

Ama Erdoğan için ülke yağma ve talan alanıdır. Buna karşı gelenler de ya “sabotajcı”, ya “organize suç örgütü üyesi”, ya “karanlık marjinal operasyon aparatı”, ya da “vandallar”dır. Erdoğan’ın çevre savunucularını böylesine kriminalize etmesinin nedeni 2021 senesinde onlara açıkça saldıracağının ilanıdır. 2021 yılında çevrecileri ağır bir devlet terörü beklemektedir. Utanmadan güzelim İstanbul’un “ırzına” geçtiğini, mahvettiğini itiraf eden Erdoğan, şimdi de mahvetmek için güzelim Anadolu’yu sıraya koymuş bulunmaktadır. Çevrecileri, kendilerine “izin ve müsaade edilmeyecek”, yok edilecek “sabotajcı”, “karanlık güç”, “organize suç örgütü, “vandalcı” gören anlayışla HDP’yi “itlafı gereken haşere sürüsü” gören anlayış aynı anlayışdır, arasında bir fark yoktur. Onlar bu hareketler boğulmadan, “bertaraf” edilmeden faşist rejimlerini kuramayacaklarını çok iyi bilmektedirler. Onun için 2021’de Erdoağan bunları hedef tahtasına oturtmuştur. Ama çevreciler de 2020’de yılmaz savaşcılar olduklarını göstermişlerdir. Erdoğan’a “hodri meydan” diyecekler, hem çevreyi, hem demokrasiyi savunacaklardır. 

Derneklere kayyım atamak toplumun üstüne ölü toprağı ekmektir

Faşizmi yerleştirmek için tüm Sivil Toplum Kuruluşları’nın (STK), derneklerin, vakıfların ya yasaklanması ya da faşist yönetim tarafından kontrol altına alınması gerekmektedir. 2021’de Erdoğan’ın önemli hedeflerinden biri de budur. Türkiye’de hâlâ demokrasi ve özgürlüklerin, insan haklarının savunucusu güçlü STK’lar ve vakıflar bulunmaktadır. Bunlar kontrol altına alınmadan faşizan rejimi yerleştirmek mümkün değildir. Bunları susturmanın yolu da, Kürdistan’daki HDP’li belediyelere yapıldığı gibi bunlara da kayyım atamaktır. Bunu gerçekleştirmek için de Erdoğan uluslararası konuda bir yasanın çıkartılmasını fırsat bildi ve hemen sivil bir darbe daha gerçekleştirdi.

“Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine Dair Kanun” TBMM’de kabul edilirken Cumhurbaşkanlığı’na ve İçişleri Bakanlığı’na da dernek ve vakıf yönetimlerine kayyım atama yetkisi getirildi. Böylece Erdoğan sivil alanı susturmak için eline güçlü bir silah geçirmiş oldu. “Terörün finansmanını engelleme” gerekçesiyle her derneğin yönetimi görevden alınıp yerine kayyım atanabilecektir. Bunu ne kadar çabuk gerçekleştirirse faşist rejimi de o kadar çabuk gerçekleşmiş olacaktır.

Erdoğan 2020’de Baroları ve meslek odalarını da etkisi altına almak, susturmak için çoklu baro ve oda sistemi getirmişti. Ama bu tutmadı. Eğer 2021’de Erdoğan yine bir torba yasasının içine barolara ve odalara da kayyım atanır diye bir madde ekletirse hiç şaşmamak gerekir. Barolar ve odalar susturulmadan da, faşizan tek adam rejiminin oturtulmayacağını Erdoğan çok iyi bilmektedir. Sivil Toplum Kuruluşlarını zor bir yıl beklemektedir. İşte “2021 yılını demokratik reformlar yılı” yapmak isteyen Erdoğan’ın gerçekleştireceği “demokratik reformlar” bunlardır, Türk tipi bir faşizm yerleştirmektir. Ama ona 2021’de demokratik reformların ne olduğunu ve nasıl yapılacağını göstermek de demokratik güçlerin boynunun borcudur. Bu da sokaklarda direnerek olacaktır. 2021’de sokaklar faşist güçlere bırakılmamalıdır.

Bir yanıt yazın