Haber / Yorum / Bildiri

TKP 99 YAŞINDA

Bölüm: 1

Komünist Partisi Marksçı-Leninci bir partidir. Hem kendi ülkesini, hem de dünyayı kökten değiştirme; hem kendisini, hem insanlığı sömürüden, baskıdan, zulümden, savaştan kurtarma; sömürüsüz, baskısız, demokratik, özgür, eşitlikçi, barışçıl yeni bir toplumu; Sosyalizmi yaratma gibi tarihi bir misyonu olan işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin partisidir. TKP böylesi yüksek idealler için yığınlar arasında savaşır, O‘ndan öğrenir ve O‘na öğretir. İşçi sınıfının ve emekçi yığınların kendi davalarına sahip çıkmalarına yardım eder, yığınları harekete geçirir ve onlara öncülük eder. TKP tarihini yaratanlar bu yüksek idealler için yığınlar içinde savaşan komünistlerdir. Partimiz daha kuruluşu aşamasında, başta Mustafa Suphiler olmak üzere bugüne kadar, işçi ve emekçilerin, halklarımızın ve insanlığın kurtuluşu olan bu yüksek idealler için verilen mücadelede sayısız militanlarını kaybetmiş, burjuvazinin barbar saldırılarını göğüslemiş, yılmadan savaşmıştır.

Komünist partilerinin tarihi hem kendi ülkeleri ve işçi sınıfı tarihi, hem de uluslararası işçi ve komünist hareketi tarihiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Bu karşılıklı etkileşim içerisinde her ülkede işçi veya komünist partileri kurulur, gelişir ve güçlenir. Uluslararası alanda da onların uluslararası örgütleri oluşur. Bu doğaldır, çünkü işçi sınıfının örgütü; komünist partileri enternasyonalisttir; işçi sınıfının en savaşkan bölüğü, öncüsü ve yol göstericisidir. İşçi sınıfı, kendi tarihi misyonunu, yani kendisini ve tüm halkları, insanlığı sömürüden ve baskıdan kurtarma, sosyalizmi ve komünizmi kurma misyonunu yerine getirirken, verdiği mücadelelerde onu yöneten ve sevk eden örgüt her ülkedeki komünist partisi ve uluslararası komünist hareketidir. Türkiye Komünist Partisi, TKP için de bu böyledir. TKP hem kendi ülkesi ve işçi sınıfının bağrından, hem de uluslararası işçi hareketinin dolaysız etkileri altında, onun bir kolu olarak doğmuş, kurulmuş ve gelişmiştir. Görevi hem Türkiye’de, hem dünyada, uzun erimde, sömürü ve baskının kalkması, sosyalist devrimin gerçekleşmesi, sınıfsız ve sömürüsüz toplum komünizme geçilmesi için mücadele etmektir. Yakın erimde, Türkiye halklarının eşitliği, özgürlüğü ve özerkliği temelinde Türkiye’nin demokratikleşmesi, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması, demokratik bir devrim için işçi sınıfımızın ve emekçi halklarımızın mücadelesini, devrimin her aşamasında, evresinde ittifaklarını örgütlemek, yönetmek ve yönlendirmektir.

Dünyada ve Türkiye’de komünist hareketin ve partilerinin doğuşu ve kuruluşu

Dünyada komünist hareketin bilimsel temelde doğuşu, kuruluşu ve gelişmesi kolay olmamıştır. Uzun mücadeleleri gerektirmiştir ve hâlâ gerektirmektedir. Bu gelişmeler dalga dalga olmuştur. İlk dalga Batı Avrupa’da oluşmuş; İngiltere, Fransa ve Almanya’da yükselmiştir. 19. Yüzyıl‘da İngiltere ekonomik olarak en gelişkin, Almanya felsefe tartışmaların en yoğun yapıldığı, Fransa sınıf mücadelelerinin en keskin geçtiği, ütopik sosyalizmin ve devrim teorilerinin en gelişkin olduğu ülkelerdi. Marksizm‘in üç ana bileşeninden biri olan Bilimsel Sosyalizmin, Bilimsel Komünizmin ana kaynağı 19. Yüzyıl Fransız Sosyalizmidir, Fransa’daki sınıf mücadeleleri ve devrimci hareketlerdir. Ütopik sosyalistler, özellikle Fransız ütopik sosyalistleri kapitalist toplumu en sert şekilde eleştiriyorlar, suçluyorlar, lanetliyorlar, ama ne kapitalist sömürüyü açıklayabiliyorlar, ne kapitalizmin gelişme yasallıklarını görebiliyorlar, ne de kapitalist sistemi yıkacak ve yeni toplumu kuracak toplumsal gücü keşfedebiliyorlardı. Marx ve Engels Fransa’daki bu sınıf mücadelelerini, ilerici görüşleri derinlemesine eleştirdiler, incelediler ve bunların tarihsel yetersizliğini, bilimsel olmadığını gösterdiler.

Marx ve Engels 1840’lı yıllarda bu sosyalist ve sol küçük burjuva akımlarla, genç Hegelciler‘le mücadele içinde Bilimsel Komünizmin teorisini oluşturdular ve bilimsel olarak kapitalizmden sosyalizme geçişin zorunluluğunu, proletaryanın bu tarihsel görevi yerine getirecek sınıf olduğunu ispatladılar, sınıf mücadeleleri ve Sosyalist Devrim Teorisi‘ni, işçi sınıfının strateji ve taktiğini ortaya koydular. 1848 devriminin arifesinde, Marx ve Engels devrimci demokratlıktan işçi sınıfının pozisyonunu savunan komünizme geçiş yaptılar ve Komünistler Birliği’nin oluşumunda yer aldılar. Komünistler Birliği çeşitli uluslardan komünistlerin oluşturduğu enternasyonal bir birlik, enternasyonal bir partiydi. Komünistler Birliği’nin 1847’deki II. Kongresi’nin görevlendirmesiyle Marx ve Engels Komünist Partisi Manifestosu‘nu yazdılar. Bu Manifestoyla onlar ilk komünist partisini ve onun ilk devrimci Marksist programını yaratmış oldular. İlk komünist partisi ve programı ütopik sosyalistlere, değişik burjuva sosyalist akımlara karşı mücadele içinde oluşmuş ve doğmuştur. Manifesto‘da Marx ve Engels tarihsel materyalizmi, gelişmenin öğretisi olarak diyalektiği, toplumların sınıfsal temelini açıklayan ekonomi-politiği, sınıf mücadeleleri teorisini ve yeni komünist toplumun yaratıcısı proletaryanın tarihsel devrimci rolünü büyük bir açıklıkla, bilimsel olarak ifade etmişlerdir. Manifesto güncelliğini hiçbir zaman kaybetmemiş, hem günümüzde, hem de bundan böyle gelecekte de tüm komünist partilerinin ana programı olmaya devam edecektir. Komünistler Birliği, o dönemde Avrupa’daki tüm komünistleri kapsayan enternasyonal bir komünist partisiydi ve şimdiye kadar kurulan, bundan sonra da kurulacak olan komünist partilerinin ve enternasyonallerin nüvesidir ve nüvesi olmaya devam edecektir. 

1848 Devriminin yenilgisinden sonra 1850’lerin sonunda, 1860’ların başında işçi ve demokratik hareketin yeniden canlanmasıyla Marx ve Engels tekrar aktif mücadelede yer almaya başladılar. 1864 senesinde Londra’da I. Enternasyonal’i, Uluslararası İşçi Birliği’ni kurdular. Bu birlikle onlar farklı ülkelerdeki işçi hareketlerini birleştirdiler ve proleter olmayan, Marksizm öncesi sosyalizmin farklı biçimlerini, Mazzinicileri, Proudhoncuları, Bakunincileri, İngiliz Tredunioncuları, sağ Alman Lasalcıları ortak harekete çekmeye çalıştılar. Tüm bu sekter, küçük burjuva akımların teorileriyle mücadele ederek farklı ülkelerin işçi sınıflarının proleter mücadelelerinde geçerli taktikleri, sınıf mücadelesinin, devrimin stratejisini, ittifaklar ve devlet sorununda teori geliştirdiler. Marx, 1871 Paris Komünü’nün deneylerini Fransa’da Vatandaş Savaşı eserinde genelleştirdi ve Paris’teki iki aylık proletarya iktidarının, işçi sınıfına hazır burjuva devlet aparatını ele geçirip, onu kendi amaçları için harekete geçiremeyeceğini, bu devlet aparatının parçalanması gerektiğini tespit etti, ki bu tespit bugün de her ülkedeki proleter devrim için geçerlidir.

Bakunincilerin anarşist, sekter tavırları nedeniyle Marx I. Enternasyonal’in merkezini New York’a gönderdi. I. Enternasyonal tarihi rolünü tamamlamıştı. Artık işçi hareketi yeni bir aşamaya gelmişti. Oluşan ulusal devletler temelinde her ülkede işçilerin sosyalist veya sosyal-demokrat yığın partileri kurulmaya başlamıştı. Bu partiler 1889’da Paris’te II. Enternasyonal’i oluşturdular.

20.Yüzyıl‘ın başında II. Enternasyonal’in içinde fikir ayrılıkları belirmeye başladı. Bu dönemde tekeller doğmuş, kapitalizmin gelişmesini belirlemeye başlamış ve bu gelişmeler sonunda kapitalizm serbest rekabet aşamasından en yüksek aşaması olan emperyalizm aşamasına girmişti. Tekelleşme ve emperyalizm değerlendirmesi II. Enternasyonal içinde büyük sorun yaratmıştır. Başta Alman Sosyaldemokrat Partisi’nden Bernstein olmak üzere II. Enternasyonal liderlerinin büyük kısmı, emperyalizm çağında Marx’ın sınıf savaşı ve devrim teorisinin, kapitalizmin devrilmesi konusundaki devrimci görüşlerinin geçersiz olduğunu savunmaya başladılar. Marx ve Engels’in devrimci görüşlerine karşı savaş açtılar, Marksizm‘i genişletme ve geliştirme adına onun yerine burjuva görüşlerini koymaya, onu revize etmeye, felsefede maddeci dünya görüşü yerine yeni Kantçılığı ve Empriokritisizm‘i, devrimci diyalektiğin yerine Evolutionizm‘i koydular ve ekonomi politikte kapitalizmin gelişme yasallıklarını inkâr ettiler. Revizyonistlere göre tekelleşme emek sermaye çelişkisini zayıflatmakta, sınıf çelişkilerini yumuşatmaktadır. Onlara göre kapitalist sömürü düzenini devrimci yoldan ortadan kaldırmak yerine, kapitalizmi yavaş yavaş, barışçıl yoldan, reformlarla sosyalizme doğru dönüştürmek gerekir, sınıf savaşına ve proletarya diktatörlüğüne gerek yoktur. Bu dönemde revizyonizm ve oportünizm işçi sınıfı ve partileri içinde hızla yayılmaya başladı.

20.Yüzyıla girerken devrimci hareketin merkezi artık Fransa’dan Doğu’ya, Almanya’ya ve Rusya’ya kaymaya başladı. Bu dönem sınıf savaşlarının en keskin geçtiği ülke Rusya idi. II. Enternasyonal’daki revizyonizme, reformist ve oportünist akımlara karşı savaş da Rusya’dan geldi. Revisyonistlere, reformistlere, oportünistlere karşı devrimci Marksizm‘i en başta savunan Rusya’da devrimci işçi hareketi Bolşevizm‘in lideri Lenin oldu. Lenin, „Kapitalizm‘in En Yüksek Aşaması Emperyalizm“ adlı yapıtında; emperyalizmin gelişme yasallıklarını, emperyalizmle oportünizm arasındaki ilişkileri ortaya koydu. Tekelci-devlet kapitalizminin sosyalizmin, sosyalist devrimin arifesi olduğunu gösterdi. İşçi sınıfının birliği, hegemonyası ve ittifakları konusunu, burjuva-demokratik ve sosyalist devrimin yasallıklarını işledi ve Marksizm‘i zenginleştirdi. Proletaryanın tarihsel görevinin hâlâ geçerli olduğunu ispatladı ve işçi sınıfının bu tarihsel görevini yerine getirebilmesi için devrimci Marksist teoriyle donatılmış yeni türden bir partiye; bir profesyonel kadro partisine ihtiyacı olduğunu gösterdi. Böylece bu partinin teorisini, strateji ve taktiğini ortaya koydu. Lenin’in hem enternasyonal oportünizme, hem de Rusya’daki Menşevikler ve SR’lerle mücadelede bu yeni tip Bolşevik partisini oluşturdu. Bu parti Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’ni gerçekleştirdi ve tüm dünyada yeni devrimci Marksizm temelinde komünist partilerinin kurulmasına ve bu partilerin birliği olan III. Enternasyonal‘in oluşmasına öncülük etti.

III. Enternasyonal dünya komünist partilerinin birliği; üst, çatı örgütüydü. Ulusal komünist partileri III. Enternasyonalin birer seksiyonuydular ve Enternasyonalin yürütme ve yönetim organlarının aldığı kararlar, saptadığı politikalar, strateji ve taktik tüm komünist partileri için bağlayıcıydı. Bu kararların alınmasına ve politikaların saptanmasına da bütün komünist partileri katılır, demokratik merkeziyetçilik sonuna kadar işletilirdi. Enternasyonal’in politikasının, strateji ve taktiğinin temelinde; Ekim Devrimi’nin, Sovyet iktidarının sınıf ve demokrasi savaşlarında belirleyici önemini dünyaya yaymak, Sovyet iktidarını, Sovyet Rusya’yı emperyalizmin her türlü saldırısına karşı korumak ve savunmak yatıyordu. Artık dünyada sınıf savaşlarını belirleyen iki sistem arasındaki savaştı. Ekim devriminin kesin zafere ulaşması dünyanın çehresini birden değiştirdi. İnsanlık, tarihinde en büyük kırılmayı yaşıyordu. Rusya’da, dünyada dolu dizgin giden sömürüyü kökten kaldıracak proletarya iktidarı kuruluyor, emperyalizme karşı taban tabana zıt yepyeni bir güç, bir işçi iktidarı, Sovyet iktidarı oluşuyordu. 1917 Ekim Devrimi’ne kadar dünyaya tek başına egemen olan emperyalizmdi. En güçlü olan İngiliz Emperyalizmi, diğer emperyalist güçlerle birlikte dünyanın ve halkların kaderini tek başına belirliyordu. Artık bu durum sona eriyordu. Dünya iki kampa bölünüyordu: Bir kampta sosyalizm, diğer kampta emperyalizm vardı. Böylece sosyalizm, emperyalizmin dünyada tek başına egemenliğini sona erdirmişti. Dünya proletaryası, emperyalizmin karşısına ona temelden karşı bir iktidar, bir devlet, bir aktör olarak ortaya çıkıyordu. Bundan böyle artık her ülkedeki ve tüm dünyadaki politik, ekonomik, sosyal gelişmeleri belirleyecek olan sosyalizmle emperyalizm, Sovyet Rusya ile emperyalist devletler bloku arasındaki sistem mücadelesiydi. Enternasyonal kapitale karşı proletaryanın enternasyonal mücadelesi gerekiyordu. III. Enternasyonal bu mücadelede komünist partilerinin politik, ideolojik, örgütsel merkeziydi; proleter mücadelenin sevk ve yönetim yeriydi. Bu TKP için de geçerliydi.

Bir yanıt yazın