Haber / Yorum / Bildiri

31 Mart Yerel Seçimleri’nde de Erdoğan’ın en güçlü silahı: Kürtleri ve Kürtlerle iş birliği yapanları teröristlikle yaftalamaktır

Altay ALPAY

“Naziler komünistleri alıp götürdüklerinde, ben sustum, çünkü ben komünist değildim.

Naziler sosyaldemokratları alıp götürdüklerinde, ben sustum, çünkü ben sosyal demokrat değildim.

Naziler sendikacıları alıp götürdüklerinde, ben sustum, çünkü ben sendikacı değildim.

Naziler katolikleri alıp götürdüklerinde, ben sustum, çünkü ben Katolik değildim.

Naziler Yahudileri alıp götürdüklerinde, ben sustum, çünkü ben Yahudi değildim.

Naziler beni alıp götürdüklerinde, artık protesto edecek kimse kalmamıştı.”  

Martin Niemöller

PROTESTAN papaz Martin Niemöller’in bu sözleri şöyle devam ettirilse ne dersiniz? “Erdoğan rejimi Kürtleri terörist diye alıp götürürken, ben sustum, çünkü ben Kürt ve terörist değildim, Türküm…” Veya: “İktidar çevremdekileri teröristlikle suçlarken ben sustum, çünkü Erdoğan’ın yarın beni de teröristlikle suçlayabileceğine inanmadım, inandığımda ise vakit çok geçti.”

Toplumda kanıksama ve suskunluk faşist iktidarların hedefidir

Mart başında yerel seçim kampanyasının başlamasıyla birlikte, Erdoğan illeri dolaşmaya, AKP ve MHP belediye başkan adaylarına oy istemeye başladı. Ülkenin Cumhurbaşkanının, partisinin başkanı da olsa, böyle bir seçim kampanyasına çıkması hukuk dışıdır, yasaları hiçe saymaktır, toplumu germek, kutuplaştırmak ve bölmektir. Ama yıllardır Erdoğan zaten hukuku tanımıyor, başta Anayasa olmak üzere yasaları çiğniyor, nevi şahsına münhasır kurduğu islami-faşist tek adam diktatörlüğünde hukuk da yasa da kendisidir, devlet O’dur, devletin tüm maddi, manevi, mali, idari olanaklarını istediği gibi kendi partisinin seçimi kazanması için seferber edebilmekte, kullanabilmekte, kimse buna karışamamaktadır. Önemli olan Erdoğan’ın seçimi kazanması, iktidarını sürdürmesidir.

Kamuoyunda da maalesef Erdoğan’ın bu tutum ve davranışlarına, yönetim biçimine karşı bir kanıksama, bir suskunluk, sessizlik bulunmaktadır. En tehlikelisi de işte tam bu kanıksama ve vurdumduymazlıktır. Bu Erdoğan’ın harekât alanını daha da genişletmesine yardımcı olmakta, onun işini kolaylaştırmaktadır. Ama faşist rejimler iktidarı sürdürmek, bir yığın tabanı yaratmak için terörist diktatörlüğün ve savaşın yanı sıra geniş kitlelere ekonomik olanaklar sağlarlar. Hitler bile karın tokluğu pahasına da olsa işsizliği büyük ölçüde önlemiş, halka bir radyo, tatil ve bir araba vaadedebilmiştir. Ama o iktidarda kalmayı esas olarak terörist diktatörlük ve savaş sayesinde sağlamıştır. Halk için ekonomik olanaklar bir yerden sonra bitmektedir.

Seçim de olsa Erdoğan halka ekonomik olarak bir şey vermek istemiyor

Büyük ölçüde Hitler’in izinde giden Erdoğan artık halka ekonomik olarak eskisi gibi bir şeyler veremiyor. Enflasyon azdı, fiyatlar sınır tanımıyor, pahalılık aldı başını gidiyor. Politik faiz yüzde 50’yi buldu. Dolar bir türlü gemlenemiyor. Ücret ve maaşlara, emeklilik aylıklarına yapılan zamlar çoktan eridi. Açlık ve yoksulluk sınırlarının da altında olan 17 bin lira asgari ücret ve 10 bin 500 lira emekli aylığı ile ne asgari ücretlilerin ne de emeklilerin yaşaması mümkün. İşçiler, emekliler yeni zamlar talep ediyorlar. Emekli aylıklarına seyyanen 7 bin lira zam istediler. Erdoğan ise açıkça “kaynak yok, hazinede, bütçede para yok, veremem” dedi. Ama aynı zamanda “5’li Çete” inşaat şirketlerine, sarayın giderlerine, “itibardan tasarruf edilmez” projelere ise para var, hem de milyarlar var. Para işçiye ve emekliye yok.

Emeklilerden gelen tepkiler sonunda Erdoğan önümüzdeki yerel seçim nedeniyle Ramazan Bayramı’nda bir ikramiye vermek zorunda kaldı. Emekliler en az 5000 lira ikramiye isterken Erdoğan önce 2 bin, sonrada alttan gelen baskı sonucunda ancak 3 bin lira verebileceğini açıkladı. Ne de olsa söz konusu olan milyonlarca emeklinin oyu. Küçük rakamlarla Erdoğan onların gözünü boyamak istedi. Ama olmuyor. Çünkü ekonomik olarak halk öfkeli, eskisi gibi AKP ve MHP belediye başkan adaylarına, özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde bir yönelme yok. Erdoğan halktan umduğunu bulamıyordu. Ne yapmalıydı. Erdoğan Mayıs 2023 Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde olduğu gibi 31 Mart Yerel Seçimleri’nde de çareyi yine terör silahına sarılmakta buldu. Mayıs 2023 seçimlerinde Erdoğan sahte ve montaj bir video ile Kılıçdaroğlu ve PKK yöneticilerini bir arada göstererek, işte bunların teröristlerle iş birliği diyerek son anda ortadaki kararsız oyları kendisine çekerek seçimi kazanmayı başarmıştı.

Erdoğan’ın tek silahı yine terörist yaftası ve “DEM’lenmek” oldu

Aynı yöntemi Erdoğan şimdi yerel seçimler için çıktığı seçim kampanyasında da uygulamaya başladı. Ekonomik olarak kendisine bir şey vermek istemediği yığınları milliyetçilikle, yine terör tehdit ve tehlikesiyle kendi partisine çekmeye çalışmaktadır. CHP’nin ortak aday için bazı il ve ilçelerde DEM Parti ve diğer sol ve demokratik güçlerle giriştiği “kentsel uzlaşı”ya teröristlerle iş birliği, “DEM’lenme” diyerek saldırmakta, onları kendince “itibarsızlaştırmaya” çalışmaktadır. Erdoğan ve AKP’liler özellikle İmamoğlu’nun Kürt oylarını almak için, söylediği sözleri, yaptığı girişimleri “terör destekçisi”, “Türk düşmanlığı” olarak yaftalamaya kalkışmakta, bu yaftalamalarla İstanbul’u alacaklarını zannetmektedirler. Son olarak bir TV programında Yaşar Kemal’in anma toplantısında Rojda’nın Kürtçe söylediği ağıttan çok etkilendiğini belirten İmamamoğlu havuz medyası tarafından hemen terörist destekçisi yapıldı, bu ağıtın PKK’lı gerillalara yakılan bir ağıt olduğu ileri sürüldü. Ara oyların İmamoğlu’na gitmesi engellenmeye çalışılıyor. Bu da bir kez daha Erdoğan ve taraftarlarının terörist yaftasına ne kadar sarıldıklarının ve sarılacaklarının bir göstergesidir. Bunlar muhakkak daha çok terör planları kurmaktadırlar. Büyük şehirleri almak için onlara göre her yol ve yöntem mübahtır.

Bu planlardan biri de Erdoğan’ın ülkenin güney sınırında, özellikle Irak sınırında “Teröristan” dediği “ülkeyi” veya “koridoru” yok etmek için yeni bir savaş tamtamları çalmaya başlamasıdır. “Irak’la anlaştık”, “Irak’la birlikte teröre karşı savaşacağız”, “Teröristan’ı ortadan kaldıracağız” gibi Irak’ın teyit etmediği bu sözlerle Erdoğan ülkede bir seferberlik havası yaratarak ülke çapında yerel seçim havasını AKP yönüne akmasını sağlamaya kalkışmaktadır. Milli Savunma Bakanı, Genel Kurmay Başkanı Irak sınırında tatbikatlara katılmaktalar, teröre karşı yeni bir operasyon hazırlığı içinde olduklarını, bu kez terörün kökünü kazıyacaklarını yaymaktadırlar. Bununla Erdoğan’a AKP’ye açık seçim desteği sağlamaktadırlar. Gerçi halkımız bu gibi hamaset dolu sözlerden sonra bir şey çıkmayacağını geçmişteki deneylerden bilmektedir. Artık halkımız da Kürtlerle olan sorunun savaşla değil müzakere ve barışla çözülebileceüini her gün daha çok görmektedir. Bu seçim oyunlarına da aldanmamaktadır.

Erdoğan’ın elinden bu “terör” silahını alma zamanı çoktan gelmiştir

Ama yine de uyanık olmak gerekir, zira atılan çamurlar iz bırakır, bu gibi propagandalardan halkın belli kesimleri etkilenebilir. Erdoğan bunu bildiği için muhalefetin ve “kentsel uzlaşı”nın belediye başkan adaylarını terörle iltisaklı göstermek için daha birçok yöntemler deneyecektir. Çünkü Erdoğan’ın iktidarda kalmak, seçim kazanmak elindeki en güçlü silah; Kürtlerin özgürlük mücadelesini, ulusal ve demokratik haklar ve özerklik mücadelesini teröristlik, bölücülük olarak göstermek, Kürtlerin böyle mücadelesinin haklı olduğunu söyleyen ve savunan sol, demokratik, devrimci, ilerici, barışsever güçleri, muhalefeti “teröristlikle”, “terör destekçisi” olmakla yaftalamak, onları halkın gözünde itibarsızlaştırmak ve soyutlamaktır. Erdoğan bu taktiği şimdiye kadar “başarıyla” yürütmüş, Kürtleri ve Türkleri karşı karşıya getirebilmiştir.

Erdoğan’ın bu politikası yalnız temiz inançlı, milliyetçi, yurtsever Türk yığınlarda değil, kendisine demokrat, devrimci, solcu, sol Kemalist diyen geniş bir küçük burjuva kesimde de yaygındır. Artık Erdoğan’ın elinden bu “terör” silahını alma zamanı çoktan gelmiştir. Bu yerel seçimler bunu bir kez daha ortaya koymuştur. Kürtlere saldırmak, onların özgürlük mücadelesini terörist diye yaftalamak, bununla Türk halkını esir almak ve onları kendi iktidarına payanda yapmak Erdoğan’ın temel hedefidir. Erdoğan’ı yenmek, geriletmek için onun bu “terörizm” yaftasını demaske etmek gerekmektedir. Bunun için Türk halkına, işçi ve emekçilere, küçük burjuva aydın kesimlere Kürt halkının ayrılmak dahil kendi kaderini özgürce belirleme hakkının olduğunu anlatmak gerekmektedir. Kürtlerin ise Türklerle eşit haklı birlikte yaşama iradesini belirtmesi Erdoğan’ın elinden bu silahı almakta büyük bir olanaktır. Burada uluslararası alanda yapılan deneylerden de yararlanılabilinir.

Protestan Papaz Niemöller’in deneyi

Niemeöller 30’lu yıllarda Almanya’da sağ görüşlü, hatta Nasyonal Sosyalistlere yakın bir protestan papazıydı. İlk yıllarında Hitler’i açık destekleyenlerden biriydi. Hatta faşistlerin kilise politikalarının nasıl olması gerektiği konusunda birkaç kez Hitler’le de karşılaşmıştır. Ama kiliseleri tamamen kendi kontrolüne almak isteyen Hitler’in politikasına karşı gelmiştir. Papaz Hitler’e karşı direnip kiliselerin bağımsızlığını savunuca 1937 yılında cezaevini, arkasından temerküz kamplarını boylamıştır. Dünya kiliselerinin uluslararası alanda gösterdikleri tepki ve protestolara, Niemöller’le büyük dayanışmalara rağmen Hitler onu serbest bırakmadı. (Nasıl Erdoğan Kavala, Demirtaş, Öcalan ve diğer rehineleri uluslararası tepkilere rağmen serbest bırakmıyorsa.)

Hitler yenilip savaş bittikten sonra Niemöller de serbest kalabildi. Bir antifaşist olarak hapisten çıktıktan sonra Hitler mezalimiyle yüzleşme yolunu seçti. Hitler zulmüne karşı susmakla, kayıtsız kalmakla önce kendisini, sonra Alman halkını sorumlu tuttu. Niemöller’e göre, Hitler’in faşist diktatörlüğünü kurmasının nedeni kendisinin ve Alman halkının solcular, komünistler, sosyal demokratlar, sendikacılar, Katolikler, Yahudiler götürülürken suskun ve kayıtsız kalmasıydı. Bu nedenle diktatörlerin zulmüne karşı susulmamalı ve kayıtsız kalınmamalıdır. Zira eninde sonunda sıra sana gelecektir. Ama sıra sana geldiği zaman sesini yükseltecek kimse kalmamış olacaktır. Kıssadan hisse. Erdoğan bugün yalnız Kürtlere ve komünistlere terörist etiketini yapıştırmıyor, sıra CHP’lilere de gelmiş bulunmaktadır. Ama hâlâ susulmaktadır.

Niemöller harp sonrası Almanyası’nda susmadı. Hitler faşizmi hakkında sayısız konferanslar verdi. Bu konferanslarda yukarıda, yazının girişine aktarılan diziler ortaya çıktı. Bu diziler faşizme karşı bir uyarı olarak insanlık tarihe geçti. Adenauer hükümetinin silahlanma ve militarist politikalarına, Almanya’ya atom silahlarının yerleştirilmesine ilk karşı çıkanların, susmayanların başında gelenlerden biri de Niemöller oldu. O Almanya’da silahlanmaya ve savaşa karşı güçlü bir barış hareketinin yaratılmasına öncülük etti.    

Türk aydınları ve Niemöller’in dizileri

Niemöller’in faşizme karşı bu dizilerini en çok alıntılayanlardan biri de Türk aydınlarıdır. Fakat onlar bu dizileri faşizmin neler yapabileceğini daha çok soyut bir faşist rejim için kullanırlar, susulmaması, kayıtsız kalınmaması gerektiğini vurgularlar, ama kendilerini ve kendi ülkelerini asla buna dahil etmezler. Türkiye’de islami faşizan bir Erdoğan diktatörlüğü var. Bu rejim Kürtlere kan kusturmakta, onları terörist göstermektedir. Böylece bu faşizan rejim hem kendi iktidarını sürdürmekte hem de Türkleri susturmaktadır. Niemöller diyor ki, diktatörler bir halka, bir gruba, bir kişiye baskı yaparken, halkına ve komşularına savaş açarken susmayacaksın, susarsan suçlusun, faşizan rejimin suçuna ortak olursun. Türk aydını ise Kürtlere yapılan baskı ve zulüm, savaş konusunda susmaktadır. Bir gün sıranın kendisine geleceğini düşünmemektedir. Ama sıra ona çoktan gelmiştir, o ise saplandığı milliyetçilik nedeniyle bunu idrak edemiyor. Önce bunun bir sorgulanması gerekiyor.

Kürtler Türk devletine karşı isyan ettiler. Devlet bunlara terörist dedi, bölücü dedi ve savaş açtı. 40 yıldır süren bir savaş var. Nedir bu savaş? Kürtler neden isyan etti? Türk aydını bunu sormuyor, Kürt halkının bir özgürlük mücadelesi, ulusal ve demokratik haklar ve özerklik için bir mücadelesi olduğunu kabul etmiyor. Devletin bu mücadeleyi bastırmak için giriştiği tüm baskı ve zulüm, savaş karşısında susmaktadır. Sustukça devlet askeri operasyonları, savaşı yoğunlaştırmaktadır. Erdoğan, yarattığı milliyetçilik ve Kürt düşmanlığı ile kendisini ve Türk halkını esir almakta, ama o hâlâ susmaktadır. Vatan bölünmesin derken Erdoğan hem vatanı hem toplumu bölmekte, ama buna gözlerini kapatmaktadır. Niemöller’e göre Türk aydını suç işlemektedir, bu milliyetçilik batağından çıkması gerekmektedir.

Faili meçhul cinayetler işlenirken, Öcalan, Demirtaş rehin tutulurken susmak suçtur

Devlet doğuda Kürdistan’da faili meçhul cinayetler işledi, köyleri boşalttı, Beyaz Toroslarla terör estirdi. Ama Türk aydını ve halkı sustu. Çünkü yapılanlar Kürtlereydi, kendisine değildi. Fiilen devletin yanında yer aldı. Sustu, susarak suç işledi. Bir gün sıranın kendine geleceğini görmek istemedi.

Amerikalılar Kenya’dan Öcalan’ı getirip teslim ettiler, bununla Kürt sorununu çözün dediler. Devlet Öcalan’la Kürt sorununu çözme yerine onu müebbet hapse mahkûm etti. Türk aydını yine sustu. Kürt sorununda muhatap Öcalan’dır diyemedi, diyenlere ve görüşme yapanlara da karşı çıktı. Erdoğan’ın Öcalan’la barış müzakeresi yapılsın diyenleri teröristlikle suçlaması karşısında sessiz kaldı. Kürtlere karşı savaş sonlandırılsın, barış yapılsın diyen Barış Akademisyenleri terörist ilan edilip işten atıldı. Yine sustu, suçlu oldu. Bu günlere gelinmesinin sorumlusu oldu.

HDP Eş Genel Başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ’ı Erdoğan rehin alabilmek için, onları teröristlikle itham etmekle kalmadı, Kandil’den emir alan terör yöneticileri olarak kamuoyuna lanse etmeye, onlara karşı toplumda bir histeri atmosferi yaratmaya kalkıştı. Erdoğan bunları yaparken herkes sustu, susarak onun suçlamalarına ortak oldular, Erdoğan’ı yaftalamalarıyla haklı gibi gösterdiler. Bu da yetmedi. Demirtaş ve Yüksekdağ’ın dokunulmazlıklarının kaldırılması için Erdoğan’ı desteklediler. “Erdoğan bizimkini de kaldırdı, korkumuz yok” dediler. Gerçekten de korkuları yoktu. Çünkü onlar “Türktü” ve Kürtleri, Kürtlerle birlikte davranan az bir Türkü de terörist diye lanetliyorlardı. Kürtlerin neden isyan ettiğini sormak istemiyorlardı. Teröristlik suçlamasının bir gün kendilerine geleceğini düşünemiyorlardı. Türk aydınlarını teröristlikle korkutan Erdoğan için Gezi olaylarının faili olarak Kavala’yı, daha sonra Atalay ve diğerlerini tutuklayıp rehin almak sıradan bir olay olmuştu. Türk aydını hâlâ Erdoğan’ı durdurmak için onun elindeki terörist yaftasını paramparça etmek gerektiğini görmek istemiyor. Vatanın bekası adına Erdoğan’ın suçuna ortak olmayı tercih ediyor. Buna rağmen sıranın bir gün kendine geleceğine inanmak istemiyorlar.

Kayyımlar İstanbul’a da gelebilir

Kürt illerinde halkın iradesi hiçe sayılıp seçilmiş belediye başkanları yerine kayyım atanırken Batıda belediye başkanları sustu. Çünkü onlar Kürt’tüler, teröristlerle işbirliği yapan belediye başkanlarıydı. Kendileri Türktü ve terörist değillerdi. Sıranın kendilerine gelmeyeceğini zannettiler. Erdoğan ise başta İstanbul olmak üzere bazı belediyelere el koymaya kalkınca yine terörist silahını çıkardı. İstanbul’a kayyım atayabilmak için İmamoğlu hakkında “PKK’li teröristleri belediyeye doldurdu” diye tahkikat açtırttı. İmamoğlu’nu mahkemelerde süründürdü.

Şimdi 31 Mart’ta yapılacak seçimlerde Erdoğan “terörist” yaftasını Demokles’in kılıcı gibi İmamoğlu’nun başının üstünde sallandırmaktadır. İstanbul’u yeniden İmamoğlu alırsa, onun artık şunu idrak etmiş olması gerekir ki, Erdoğan “terör” yaftasıyla kendisini görevden alıp yerine kayyım atayacağı günler uzak değildir. Şimdiden seçim kampanyalarında terörizm yaftalarına kesinkes karşı çıkmak gerekmektedir. 

Erdoğan’ın “terörist” yaftaları paramparça edilmelidir

Eğer Erdoğan’ın Kürtleri, Türk sol ve demokratik güçlerini “teröristlikle” suçlaması engellenemezse onu iktidardan uzaklaştırmak, seçim kazanmasını önlemek her geçen gün daha da güçleşecektir. Zira Erdoğan’ın elinde hâlâ en güçlü silahı Kürtleri ve Kürtlerle işbirliği yapanları teröristlikle yaftalamak, onları toplumdan soyutlamaktır. Bunun mutlak engellenmesi gerekmektedir. Bunun da yolu Erdoğan birilerini teröristlikle suçladığı zaman susmamaktır, direnmektir, en geniş güçlerle bir antifaşist direniş hareketi yaratmaktır. Erdoğan’ın bu yerel seçimlerde dahi terörist silahına sarılması, onun iktidarını sürdürmek için terörist yaftasından başka güçlü bir silahı olmadığını göstermektedir. Buna izin vermemek ilerici ve demokratik güçlerin elindedir.

Bir yanıt yazın