Haber / Yorum / Bildiri

Türkiye’nin yumuşak karnı Ermeni soykırımının inkârı (Bölüm: 1)

ABD Başkanı Biden: 1915’de işlenen katliam soykırımdır!

Savaş YENER

24 Nisan 1915, Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilere karşı işlenen tehcirin, büyük kırımın, katliamın 106. yılı nedeniyle ABD’nin yeni Demokrat Cumhurbaşkanı Joe Biden 24 Nisan 2021’de yaptığı açıklamada, o zaman İttihat ve Terakkicilerin Ermenilere ve diğer Hıristiyan halklara karşı işledikleri cinayet ve katliamları soykırım olarak açıkladı. Bir gün önce 23 Nisan 2021’de Erdoğan’ı telefonla arayan Biden’ın Erdoğan’a Osmanlı dönemindeki bu katliamı “soykırım” olarak niteleyeceğini belirttiğinden hareket edilmektedir.

Burjuva muhalefeti ve iktidar aynı soykırım cephesinde

Gerçekten de 24 Nisan 2021’de Biden Ermenilere karşı işlenen katliamı soykırım olarak niteledi. Türkiye’de HDP dışındaki iktidar partileri AKP ve MHP’den CHP’ye kadar tüm muhalefet partileri sözleşmiş gibi bir ağızdan Biden’ı protesto ettiler. Yaptıkları açıklamalarda, “Biden ABD’de Ermeni lobisinin tutsağıdır”, “Soykırım Türk’e düşman iç ve dış hainlerin uydurmacasıdır”, “Tarihimizde utanacağımız hiçbir leke yoktur”, “Amerika Kızılderililere yaptıklarına baksın”, “Böyle bir yalan yüce milletimize hakarettir” dendi.

Erdoğan da Biden’ın açıklamasındaki “soykırım” nitelemesine “coğrafyamızda yaşanmış olaylarla ilgili mesnetsiz ve haksız ifadeler” diyerek karşı çıktı, “hiçbir tarihi ve hukuki temeli olmayan bu ifadeler bizi de ziyadesiyle üzmüştür. Radikal Ermeni çevrelerin ve Türkiye karşıtı çevrelerin baskısıyla metne yer verildiğini düşünüyoruz” diyerek tepkisini gösterdi. TBMM’de HDP’nin red oyuyla ortak bildiri yayınladı. Bildiride, Biden’ın soykırım nitelemesini “tarihin tahrifi” ve “iftira” olarak belirtildi, “bu iftirayı en güçlü şekilde red” ettikleri açıklandı, “tarihi konularda hüküm vermeye hukuken ve ahlâken yetkisi bulunmayan ABD Başkanı’nın yaptığı açıklama, nezdimizde yok hükmündedir” denildi. HDP ise Türkiye’nin tarihi ve soykırımla yüzleşmesi gerektiğini vurguladı.

Bu bildiriye evet diyen burjuva muhalefeti, özellikle Kemalist burjuvazi bu tutumuyla İslami-faşist Erdoğan’a karşı neden bir alternatif üretemediğinin, Erdoğan’ı yenmek için neden ciddi bir adım atamadığının somut bir örneğini daha vermiş oldu. Zira muhalefet Türkiye’nin temel sorunlarında, Erdoğan’dan, AKP-MHP iktidarından ayrı düşünmemektedir. Onların da Erdoğan gibi Ermeni, Kürt, Rum ve diğer halklara karşı işlenen soykırım cinayetleriyle, tarih ile yüzleşme konusunda Erdoğan’dan ayrıldıkları bir yanları yoktur. Burjuva muhalefeti de Erdoğan gibi soykırımı inkâr etmekte, yüzleri kızarmadan Türkler soykırım yapmaz, cinayet işlemez, tarihimizde böyle kara lekeler yoktur diyebilmektedirler. 

Biden açıklaması iktidarın beceriksiz politikasının sonucu değildir

Muhalefet daha da ileri giderek milliyetcilik ve şovenizmde Erdoğan’ı geçmeye kalktı, onu Biden’a bir arslan gibi kükreyip “haddini bildirmemekle” suçladı. Şimdiye kadar hiçbir ABD başkanının Türkiye’nin diplomatik çalışmasıyla soykırım kavramını kullanamadığını, ama Erdoğan’ın “beceriksiz politikaları” sonucu Biden’ın buna cesaret ettiğini, Türkiye’yi aşağıladığını söyledi. Doğrudur, Erdoğan’ın “beceriksiz politikaları” sonucunun da etkisiyle Türkiye’nin nisbeten azalmış görünen stratejik önemi Biden’ıın elini-kolunu rahatlatmış ve böyle bir açıklama yapmakta bir beis görmemiş olabilir. Eğer Trump kalsaydı ve soykırım kavramını değil de Ermenice Meds Yeghern, büyük felaket, büyük toplu kırım deseydi, Erdoğan’ın politikasi daha mı becerikli olacaktı?

Bu becerikli, beceriksiz politika anlayışı sakat bir yaklaşımdır. İster geçmiş, ister günümüz hükümetleri ABD’nin veya bir başka devletin 1915 olaylarını soykırım olarak nitelememesi için günlerce o ülke başkentlerinde lobi çalışması yapmak, paralı tarihçiler tutmak, eğer soykırım derseniz askeri ve stratejik işbirliğimizi bozarız diye tehditler savurmak, karşı tarafın da içlerinden “bu Türkler adam olmaz”, “şimdi onları kızdırmayalım, soykırım değil Meds Yeghern diyelim, onları idare edelim” diye davranmaları daha büyük bir aşağılama değil midir? Ve bu aşağılamanın müsebbibi CHP’lisi, İYİ Partilisi ve diğer muhalefet partili politikacılar değil midir? Yıllardan beri böyle bir aşağılamayı kendi milletine reva gören başka ülke politikacısı yoktur. Her seferinde ABD’ye soykırım dedirtmedik diye, kendi kendilerini aldattıklarını bilmelerine rağmen, utanmadan övünmektedirler. Ne ile övünüyorlar? 1915’te bu topraklarda bir kıyımın, katliamın yapıldığını bile bile soykırımı inkâr etmekle. Bu bir insanın insanlıktan çıktığı andır.  

Türkler inkâr ede dursun, hem Amerikalılar, hem Avrupalılar 1915’de Anadolu’da büyük bir Ermeni ve Hıristiyan halk kıyımı, kesimi, katliamı olduğunu biliyorlar. Çünkü tarih önlerinde, kimi Avrupalı misyonerler, örgütler Der Zor çöllerinde onların yaralarını sarmaya koşmuşlar; tanık olmuşlardır. Bunu biz Türkler de biliyoruz. Kapı komşumuz Ermenilerin götürülüp bir daha geri gelmediklerini bilmiyor muyuz? Bu konuda Anadolu’da dedesinden, ninesinden, anasından, babasından bu acı hikâyeleri dinlemeyen pek nadirdir. Anadolu’da herkes kimin hangi Ermeni veya Hıristiyanın malına, mülküne el koyup zenginleştiğini çok iyi bilir. Bugün birçok sermayedarın sermaye birikimi el konan bu Ermeni varlıklarına dayanır. Ermeni soykırım inkârının altında bu varlıkların yattığını herkes bilmektedir.

Sayılar üzerinden soykırım inkârı yüzkarasıdır

Bazıları soykırımı inkâr edebilmek için utanmadan sayılarla oynamaktadır. Özellikle son zamanlarda artık kırımı inkâr edemeyip, ama canım sayısı o kadar da değildi, sayısı 1,5 milyon değil, olsa olsa 500 bindi demek, daha büyük bir yüzkarası, bir suçtur. Hele Erdoğan’ın Biden’a verdiği cevapta yaptığı gibi, “hayatını kaybedenlerin sayısı 150 bini ancak bulmaktadır”, bunlar da “salgın hastalık, asayiş sorunlarından veya güvenlik güçleriyle çatışarak hayatını kaybedenler”dir, demek tarihle yüzleşmekten kaçmak, olayları çarpıtmak, hem kendini, hem dünya kamuoyunu aldatmaya kalkmaktır, Türkiye’yi dünyada rezil etmekten başka bir şey değildir. Herkes Erdoğan’a “sen kimi kandırıyorsun?” diye sorar. Bu deve kuşu misali başını kuma gömmektir. Bazıları bu 150 binin arkasına bir sıfır daha koyup “ölü” sayısını 1,5 milyona çıkarıyorlar demek büyük bir aymazlıktır.

1915’de Erdoğan’ın ifadesiyle Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan 1 milyon 300 bin Ermeni vardır. Bu nüfusdan bugün geri kalan 40 bin Ermeni’dir. Yabancıların değil Türklerin kendisine sorması gerekir. Nereye gitti bu insanlar, Ne oldu bu insanlara? Bunu Türkler sormazsa yabancılar sorar. Onlar sorduğunda da inkâr etmeye kalkarsan dünyaya rezil olursun. Zira inkâr ettiğin insanlık suçudur. Bir an düşünmek gerek: O zaman Anadolu’daki Osmanlı nüfusu 12 milyondur. Ermeniler bu nüfusun %10’udur. Bir halkın %10’u kayboluyor. Bunun hesabı verilmeden olmaz. Murat Bardakçı, Talat Paşa’nın kara kaplı defterinin üçüncü bölümünde, bizzat kendisi tarafından yazılan bilgilere göre 24 Nisan’dan itibaren tehcir edilen Ermeni sayısının 924.158 kişi olduğunu yazmaktadır. Yani 1 milyon. Gerçekler tüm çıplaklığı ile ortadadır. Bu gerçekler “1915’te yaşanan olaylar” diye geçiştirilemez. Burada bir milletin varlığı ve yokluğu söz konusudur. Eğer devlet, milliyeti, dini, dili nedeniyle 1 milyon değil bir tek kişiyi bile sürer ve öldürürse bu bir soykırımdır, soykırım politikasıdır. Bu politikayla yüzleşmek gerekir.

Ermeni “tehciri” bir soykırım politikasıdır

Bazı politikacılar ve sözde akademisyenler 1915 olayları soykırım değil tehcirdir demekteler. Onlara göre olay devletin savaş ve güvenlik nedeniyle ahalinin bir kısmını, yani Ermenileri, İmparatorluk içinde göçürtmesi, yer değiştirtmesi, yani “tehcir” ettirmesidir. Bu tehcir sırasında, Erdoğan’ın da söylediği gibi “kazaran” bazıları salgın hastalıktan, bazıları asayişin sağlanmasında hayatlarını kaybetmiştir. Böyle bir “tahliye” bir savaş esnasında her devlette olur. Bunu Türkler yapınca neden kıyamet kopuyor diye sormaktadırlar.

Kıyamet kopmakta, zira Türklerin yaptıkları tehcir, bir bölge halkının sıradan güvenlik nedeniyle tahliye edilmesi değil, Anadolu’nun Ermenilerden ve Hıristiyan halklardan etnik olarak temizlenmesi hedefiyle yer değiştirilmesidir. Bu nedenle tehcir baştan bir soykırım politikasıdır. Bu tehcir olayı yalnız Ruslarla savaşılan Doğu Anadolu’da değil, Edirne’den Kars’a, İzmir’den Hakkâri’ye, Kütahya’dan Kayseri’ye, Adana’dan Diyarbakır’a, İstanbul’dan Muş’a kadar tüm Anadolu’da gerçekleştirilmiştir. Ermeniler evlerinden, barklarından, yurtlarından, topraklarından alınıp çıkartılmış, belli yerlerde toplanıp kilometrelerce uzaklıktaki Suriye’ye, Der-Zor çölüne sürülmüştür. Bu bir bölgedeki ahalinin savaş nedeniyle tahliyesi değil, yok olması için yapılan planlı bir göç veya tehcirdir. Çölde yaşanmaz, çölde ölünür. Bu tehcir başından bir soykırım olarak planlandı. Plana göre insanlar bu kilometrelerce süren uzun yolda ya ölecek veya öldürülecek, sağ kalanlar da çölde “telef” olacaktır. Ve her şey planlandığı gibi oldu. Çoğu yolda “öldü” ve katledildi, çölde “telef” oldu. Çölde canını kurtarabilenler Beyrut’a, oradan da Avrupa veya Amerika’ya gittiler. Gidenler yaşadıkları ağır travmalardan sonra kendilerine geldiklerinde harekete geçtiler. Yapılanları dünya kamuoyuna bir kez daha duyurdular. Seslerini duyanlar çoğaldılar. 31 ülke 1915’de Ermenilerin yaşadıklarını soykırım olarak kabul etti. En son, şimdi kabul eden de ABD Başkanı Biden oldu. Biden’e değil kendimize kızalım. Türklerin tarihinde böyle kara lekeler vardır. İnkârla lekeler kaybolmaz! Daha da büyür!

Vatan fethedilen değil mamur edilen yerdir

Türkiye devleti ise hâlâ kabul etmiyor, olanlar soykırım değil, tehcirdir diyor. Artık şunu Türk politikacılarının anlaması gerekir ki, bir halkın ülkenin her tarafından toplanıp çöle sürülmesinin nedeni nedir? İttihat ve Terakkiciler bunu neden yaptılar? Bu sorunun yanıtı tarih sayfalarındadır: Osmanlı İmparatorluğu çökerken Devlet-i Ali’yi kurtarmaya çalışan ve bunun için Yeni Osmanlıcılığın ve Panislamizm’in çare olmadığını gören Osmanlı paşa ve aydınlarının vardığı sonuç Pantürkizm oldu ve Türkler nerede yaşayacaklar, Türklerin vatanı neresi olacak sorusunu sordular. İttihatçıların buna verdikleri cevap da Anadolu oldu. Bu nedenle Anadolu’nun acilen ilk önce Hıristiyanlardan arındırılmasına karar verdiler. Bunun için Ermenilerden başladılar. Bu iş Enver, Cemal ve Talat Paşaların işi oldu. Onlar bunu “tehcir” adı altında Ermeni halkı yok ederek gerçekleştirdiler. Böylesine yapılan etnik temizlik soykırımdır.

Ermenilerin yok edilmesiyle Anadolu Hıristiyanlardan temizlenmiş değildi. Rumlar vardı. Onların ne olacağı da bir sorundu. Ermenilerin başına geleni gören Avrupalılar Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Sovyetlere karşı güçlü bir Türk devleti düşündükleri için, Lozan’da hemen “mübadele”yi gündeme getirdiler. Böylece Anadolu’daki Ortodokslar Yunanistan’a, Balkanlar’daki Müslümanlar Anadolu’ya göç ettirildi. Soykırım ve mübadele ile artık Anadolu Türklere vatan olabilirdi. Ama vatan zaptedilen, fethedilen, işgal edilen yer değildir. Vatan mamur ve imar edilen yerdir. Türkler Anadolu’yu, İstanbul’u fethetti, ama buraları Ermeni ve Rumlarla birlikte mamur ettiler. Erdoğan’ın 24 Nisan nedeniyle Ermeni Patriği Maşalyan’a gönderdiği mesajda beyan ettiği şu sözler bu gerçeğin bir itirafıdır. “Ortak kültürümüz, Ermeni toplumunun mimari, musiki ve sanattaki katkılarının yanı sıra yetiştirdiği nice hekim, mühendis, hukukçu, iş insanı ve meslek erbabının bilgi ve alın teriyle zenginleşmiş, gelişmiştir. Türkler ile Ermenilerin yüzyıllarca süren ve insanlığa örnek olan birlikte yaşama kültürünün unutulmasına izin veremeyiz.” İzin vermek istemeyen biri, Ermenilere yapılan soykırımı kabul eder ve tarihi ile yüzleşir. Gerisi laftır! İstanbul ve Anadolu’dan Ermeniler ve Rumlar yok olunca onların yokluğu hissedilmeye başladı. İmar ve mamur etmenin yerini talan ve yağma aldı. Bu talan va yağma nedeniyle İstanbul ve Anadolu Türklere bir türlü vatan olamadı. Hâlâ İstanbul ve Anadolu her yıl 29 Mayıs’da fethedilmekte, Ayasofya’da namaz kılarak bu fetih taçlandırılmaktadır. Bu anlayışla Türkler bu toprakların yabancısı olarak kalmaya mahkûmdurlar. Türkler Anadolu ve İstanbul’u ancak Ermeni ve Rumlarla birlikte mamur ve kendilerine vatan edebilirdi. Bu da ancak onlarla birlikte yaratılacak eşit, özgür, demokratik bir toplumla mümkündü. Bunu yaratamadık, ama tarihimizle yüzleşip Ermeni ve Rumlarla barışarak yeni bir anlayışla Anadolu Türklere ve onun kadim halklarına ortak vatan olabilir.

Bir yanıt yazın