Haber / Yorum / Bildiri

NATO’nun %5 kararı: “Halkın ekmeğinden kes, silaha yatır” kararıdır! Yeni pahalılık ve enflasyon kapıdadır!

Mümin TOPRAK

HOLLANDA’nın Lahey kentinde 24-25 Haziran tarihlerinde düzenlenen NATO Zirvesi toplantısında alınan en önemli “tarihi” karar üye ülkelerin, müttefiklerin savunma harcamalarına ayırdıkları payın 2035 yılına kadar o ülkenin gayri safi yurt içi hasılasının (GSYİH) yani milli gelirinin yüzde 2’sinden yüzde 5’ine çıkarmayı taahhüt etmesi oldu. Bu artış hem ekonomik ve sosyal hem de siyasi olarak öylesine sonuçlar içermektedir ki, duyunca insanı ürkütmektedir. Zira bu artışın sonuçları silahlanma ve militarizmdir, açlık ve savaştır, üçüncü bir dünya savaşına hazırlıktır,

%5’i tartışmayan bir ülke: Türkiye

Tüm NATO ülkelerinde bu artışın halk ve ülke için böylesine sonuçlar doğuracağı tartışılırken, bunun tartışılmadığı tek ülke Türkiye oldu. Bunun özellikle ekonomik ve sosyal sonuçlarını en çok tartışan ülke de İspanya idi. İspanya Başbakanı Sançez bunun İspanya halkı için sosyal bir yıkım olacağını, en başta sağlık ve eğitim alanında büyük kısıtlamalara gidilmesi gerektiğini, bunu kabul edemeyeceğini söyledi. Diğer Avrupa ülkelerinin çoğu askeri harcamaların yüzde 5’e yükseltilmesinin kendi halkları için büyük bir yük oluşturacağını, ama Avrupa ve dünyada artan savaş tehlikesi ve gerilimler karşısında bu yükün altına girilmesinin kaçınılamaz olduğuna halklarını ikna etmeye çalışmaktadırlar. Burada genellikle gerçekle manipülasyon içiçe girmekte, savaş tehlikesinin nereden geldiğinin üstü kapatılmakta, kamufle edilmekte, çarpıtılmaktadır.

Lahey’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve heyeti bu %5 artışa onay verdi. Ama maalesef Türk basını Cumhurbaşkanının onay verdiği bu artışla hemen hemen hiç ilgilenmedi. Ne anlama geldiğini tartışmadı. Sanki bunun Türkiye halklarını ilgilendiren bir konu olmadığı izlenimini yaratmaya çalıştılar. Bunun yerine Erdoğan Trump’la karşılaşacak mı, el sıkışacak mı, ayak üstü mü, yoksa masa başında mı görüşecekler gibi konular üzerinde durdular. Çünkü onlar için Erdoğan’ın Trump’la ortak bir resim vermesi, bir fotoğraf çektirmesi, halkın sırtına yüklenecek yüzde 5 NATO silahlanma masraflarından daha önemliydi. Böyle bir fotoğraf uzun zamandan beri Trump tarafından kabul edilmesini bekleyen Erdoğan’ın prestijini artıracak, Türkiye’deki kamuoyu yoklamalarını Erdoğan lehine etkileyecekti. Erdoğan’ın çıkarı Türkiye halkının çıkarının düşünülmesinden daha önemliydi. Bunun üstüne bir de gelecek NATO Zirvesinin 2026 yılında Türkiye’de yapılacağı kararının alındığı haberi geldi. Bu haber varken Türkiye halkının yüzde 5 yükün altına gireceği kararının bir önemi kalır mı? Yazık, maalesef halkı ve ülkeyi düşünen kimse yok!

NATO’nun değişmeyen stratejisi: Rusya’ya karşı olmak

Lahey Zirvesi’nde “oybirliği” ile alınan bu karar, reel sosyalizmin yıkılışından sonra dünyada oluşan yeni koşullara NATO’nun, dolayısıyla ABD’nin verdiği bir cevaptı. Yapılmakta olan yeni bir stratejidir, tarihsel bir adım, bir dönüm noktasıdır, yeni bir konumlanmadır. Şimdiye kadar NATO’nun büyük yükünü ABD çekiyordu. Özellikle reel sosyalizmin var olduğu iki sistem savaş döneminde Batıda ABD silah tekelini elinde tutuyordu ve Avrupa’ya nükleer bir saldırıya karşı koruma şemsiyesi sunuyordu. O dönem esas savaş tehditleri ABD ile Sovyetler arasında yaşanıyordu. Olacak olan bir nükleer savaşta daha çok ABD ile Sovyetler arasında olacaktı. Bu savaşın silahları da kıtalar arası nükleer silah başlıkları taşıyan füzelerdi. Bu silahlarla ilk kez ya ABD Sovyetleri vuracak ya da Sovyetler ABD’yi vuracaktı. Dünya büyük bir felaketle karşı karşıya kalacaktı. Bu nedenle her iki blokta, Varşova Antlaşması Blok’unda silahlanmanın yükünü çeken Sovyetler, NATO’da da ABD idi. Çok pahalı olan silah yarışması, yeni silahlar icadı ve geliştirilmesi ABD ile Sovyetler arasında oluyordu. Diğer NATO ülkeleri genellikle kendi topraklarında konuşlandırılmış Amerikan asker ve silahlarının bakım masraflarını karşılıyorlardı. Bu da ABD’ye yetiyordu. Bu ve kendi asker ve silahların masrafları en fazla GSYİH’ın yüzde 1’ini tutuyordu. Ama her NATO toplantılarında da, antlaşmada olduğu gibi her ülkede askeri harcamaların GSYİH’nın yüzde iki olması vurgulanırdı, ama bu talep o kadar da önemsenmezdi.

Uzun zaman Batı Avrupa ülkelerinde görülen refah ve yüksek hayat standartları bu çok cüzi olan askeri harcamalar sayesinde mümkün oluyordu. Buna bir de Sovyetler ’den, daha sonra da Rusya’dan ucuza alınan petrol, gaz kömür ve demir gibi hammadedeler de eklenince Batı Avrupa cenneti yeryüzünde yaşıyordu. Bu reel sosyalizmin yıkılmasından sonra bir müddet daha böyle gitti. Hatta Rusya NATO toplantılarına gözlemci olarak çağrılıyor, NATO’nun “demokrasiyi savunan” bir örgüt olduğu ve yaşaması gerektiği vurgulanıyor, NATO’nun Rusya’ya karşı bir düşmanlığı olmadığı izlenimi yaratılıyor, hatta Rusya’nın bir gün NATO üyesi olabileceğini bile düşünüyordu. Eski Varşova Paktı ülkelerinin NATO’ya alınmalarını normal karşılıyordu. Özünde Avrupa ve ABD Rusya’yı oyalıyor, Rusya’yı kuşatıyordu. Onlara göre Rusya Sovyetler zamanında olduğu gibi hiçbir zaman güçlenmemeli, eskiden Çarlık döneminde olduğu gibi Avrupa’nın petrol, gaz, kömür, demir gibi hammadde kaynağı olarak kalmalıydı. NATO her seferinde Rusya’ya haddini bildirmeliydi. Rusya bunu farkettiğinde zaman çok geçti. Buna rağmen Rusya Putin döneminde kendisini hızla toplamayı, yeraltı zenginlik kaynaklarına sahip çıkmayı başardı ve NATO’ya karşı koyabilecek duruma geldi.

NATO neden askeri harcamaların %2’den %5’e yükseltti?

Bu süreç Ukrayna’nın NATO’ya alınması tartışmasına kadar sürdü. Ukrayna’nın Doğu’da Rusya ile mi, yoksa Batı’da NATO ile birlikte mi olacağı sorunu stratejik bir sorundu. Zira Ukrayna’yı kontrol eden Avrupa’yı kontrol ederdi (Brijinski). ABD ve AB önce Ukrayna’yı içten fethetmeyi planladı. Bunun için “Turunç Devrimleri” ile iktidardan Rusya yanlısı yöneticiler uzaklaştırıldı, Batı yanlısı sağ güçler ve Nazi Almanyası’yla iş birliği yapan Bandera faşistleri iktidara getirildi. En son Kiev’deki Maydan ayaklanmasıyla son Rusya dostu Cumhurbaşkanı Yanukowiç devrildi ve Bandera faşistleri ABD desteği ile iktidara tamamen hâkim oldular. Ukrayna için AB ve NATO yolu açılmış oldu. Rusya bu gelişmeleri kabul etmedi ve Ukrayna’nın NATO üyeliğini asla kabul etmeyeceğini, bunun Rusya’nın kuşatılması anlamına geleceğini açıkladı. Batı bu Ukrayna’nın kararıdır deyince Rusya bir referandumla Kırım’ın Rusya’ya katılmasını sağladı. Avrupa ve NATO’ya meydan okumaya başladı.

Böylece Batı için saldırgan bir Rusya ortaya çıktı. Avrupalılara göre Avrupa artık her an bir Rus saldırısıyla karşı karşıya idi. 2022 yılının başında Ukrayna’nın NATO üyeliği tekrar alevlendirildiğinde Putin bu üyeliği önlemek için Ukrayna’ya özel bir askeri operasyon düzenleyerek savaşı başlattı. Rusya ve Putin için bu büyük bir hata idi, Ukrayna’nın NATO üyelik isteği barışçıl yollardan da engellenebilirdi. Ama Putin askeri yolu seçti ve bu hatadan geri dönemedi, savaş bugüne kadar sürüp geldi. Putin bu yanlış politikasıyla Avrupa’da saldıran bir Rusya imajının, olgusunun yaratılmasına. Avrupa gerici güç ve hükümetlerine kendi halkına “Bak bu Rusya yarın Almanya’ya da, Fransa’ya da, İngiltere’ye de saldırabilir” propagandası yapma olanağını verdi. Böylece NATO, ABD amacına ulaşmıştı, Avrupa kamuoyunda saldırgan bir Rusya yaratılmıştı. ABD’nin istediği de buydu. Şimdi ABD’ye göre bu Rus saldırganlığına karşı yeni bir strateji geliştirme gereksinimi doğmuştu. ABD’ye göre Avrupa Rusya’ya karşı savaşabilecek bir duruma gelmeli ve Ukrayna’yı savunma görevini üslenmeli, Ukrayna’nın Batı’da kalmasını sağlamalıydı. ABD ise Uzak Doğu’da Çin’i durdurmakla uğraşmalıydı. Bu NATO’da zımnen bir görev taksimi, yeni bir startejinin doğuşuydu. Bu stratejinin hayata geçmesi için özallikle Avrupa’daki NATO ülkeleri askeri harcamalarını arttırmalı, Rusya’ya karşı koyabilecek bir duruma gelmeliydi. Bunu başarmak için de NATO ülkeleri askeri harcamalarını arttırmalı, %5’e çıkarmalıydı. NATO’da her ülkenin askeri harcamaları %2’den %5’e çıkarması Trump’ın sübjektif, kişisel bir politikası, kararı, dayatması değil ABD’nin devlet olarak yeni NATO stratejisinin temel taşıydı. Unutulmamalı: Rusya’dan Avrupa’ya petrol ve gaz akımını sağlayacak olan “Kuzey Akımı” 1 ve 2 boru hatlarını Baltık Denizi’nde patlatan Biden yönetimiydi. ABD’nin yeni NATO stratejisinde Rusya’ya dost olan ve hammadde bakımından Rusya’ya bağımlı olan bir Avrupa değil, hammadde bağımlılığından kurtulmuş Rusya’ya hasım bir Avrupa gerekiyordu. Bu son Lahey kararıyla ABD ve NATO bu hedefine ulaşmış oldu. Gerçekten de askeri harcamalarını GSYİH’nın %5’ine çıkaran bir Avrupa kısa zamanda Rusya’ya meydan okuyan bir Avrupa durumuna gelecek. Bunun bir 3. Dünya Savaşı’nı ne kadar arttıracağını belirtmeye galiba gerek yok!

Artan askeri harcamalar, kısılan halkın refahı ve fakirleşen Avrupa

2014’de Galler’de yapılan NATO Zirvesi’nde ilk kez NATO ülkelerinin askeri harcamaları için %2’yi mutlak tutturmaları kararı alındı. Çünkü bu ara Kırım’ı Rusya’ya katan Putin’le saldırgan bir Rusya ortaya çıkmıştı. Bu oranı bazı NATO ülkeleri tutturdu, çoğu tuturamadı. Zira bu oranı tutturmak demek halkın ekmeğinden, sağlık, sosyal, eğitim, kültür gibi devlet hizmetlerinden kesinti yapmak demekti. Buna birçoğu cesaret edemedi. ABD müttefiklere her seferinde oranı tutturmaları için baskılar yaptı. 2022’de Rusya “zorunlu” olarak Ukrayna’ya saldırınca NATO ülkeleri bu oranı tutturmaya çalıştılar. Bunların başında Almanya geliyordu. Zira ABD, Almanya’yı Ukrayna’ya büyük ölçüde askeri yardım yapmaya zorluyordu. Almanya Ukrayna’ya bu yardımları yapmaya başlayınca halkta görülen bir fakirlik doğdu. Almanya’da askeri harcamalar bir yılda %28 artarak 88,2 milyar dolara ulaştı. Bu hükümet sağlık, sosyal, eğitim, kültür alanlarında hızla kesintilere gitmesi, enflasyonun yükselmesi demekti. Halkta daha bir çığlık kopmadı, ama “homurdanmalar” başladı. Özellikle yüksek enflasyona karşı tepkiler doğdu. Bu yalnız Almanya’da değil diğer Avrupa ülkelerinde de benzer gelişmelere yol açtı. (Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde yüksek enflasyon denince Türkiye’deki enflasyon akla gelmemeli. Şu an Almanya ve Avrupa’da enflasyon %2,3 civarındadır. Bu Avrupa için yüksektir. Özellikle halkın günlük gıda maddelerinde fiyat artışı %4-5’i bulmaktadır, ki bu Avrupa için çok yüksektir ve dar gelirli halkın fakirleşmesine neden olmaktadır.)

Avrupa’da halktaki bu “homurdanmalar” ve tepkiler olası bir Rus tehdidine karşı silahlanma “zorunluğu” gerekçesiyle durdurulabilmektedir. Ama askeri harcamaların GSYİH’’nın %5’i olunca durdurulabilinir mi bilinemez! 2024 yılında küresel askeri harcamalar 2023’e kıyasla %9,4 artarak 2,7 trilyon dolara yükselmiştir. Bu artış GSYIH’nın %5’ine ulaştığında 7 trilyon dolara çıkacaktır. Oysa dünyadaki akut açlık ve beslenme sıınırında olan insanların acil ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olan para en fazla 100 milyar dolar. Hatta Oxfam’a göre 23 milyar dolar. Bu cüzzi miktarı açlıktan kıvranan insanlara reva görmeyen gelişmiş Batı ülkeleri silahlanmaya trilyon dolarlar ayırabilmektedir. Bu şaşılacak bir durum değildir. Silahlanma, savaş, açlık ve sefalet, yoksulluk ve fakirlik emperyalizmin mayasında vardır, onun varolma nedenidir. Silahlara yapılan bu trilyon harcamalar emperyalizmin bir 3. Dünya savaşına hazırlığının habercisidir. Avrupa’da halklar gözlerini aşmalı, egemen güçlerin yaydıkları Rus ve Çin tehlikesine karşı uyanık olmalıdırlar. Yalnız silahlanma ve savaşa karşı gelmek yetmez, artık bunun kaynağı olan NATO’nun da lağvedilmesini istemek gerek. NATO önümüzdeki savaşların karargâhı konumundadır. Bu savaşların kazananı asla işçi ve emekçi sınf ve katmanlar olmayacaktır, emperyalist para babaları, silah tüccarları ve tekelleri, genel olarak kapitalist sınıfı olacaktır. Özellikle işçi sınıfı ve emekçiler silahlanmaya, savaşa, NATO’ya ve tekellere karşı mücadeleyi yüksetlmelidirler.    

%5 NATO kararıyla daha da fakirleşecek bir Türkiye

 NATO Zirvesi’nde alınan böylesine önemli bir karar Türkiye’de tartışılmıyor, sonuçları üzerinde durulmuyor. Gayet normal, sıradan bir kararmış gibi görülüyor. Bunun bir nedeni Türkiye’nin 40 yıldır Kürtlere, PKK’ya karşı bir savaş içinde olması ve bunun getirdiği “alışkanlık” ise, diğeri bu savaş nedeniyle artan askeri harcamalar, bu askeri harcamaların yol açtığı pahalılık ve enflasyondur. Biberin, patates ve patlıcanın hızla artan fiyatları karşısında doğan halkın tepkisine Erdoğan ve Bahçeli’nin verdiği cevap unutulmamalı: “Kürtlere karşı savaşta atılan top ve bombaların, uçak sortilerinin masrafının nereden çıktığını zannediyorsunuz?” Evet silahlanmanın ve savaşın masrafları her zaman işçi sınıfının ve emekçi halkın sırtına bindirilir, onların ekmeğinden, onlara verilen sağlık ve sosyal hizmetlerinden, eğitim ve kültürden kesilerek karşılanır. Türkiye halkları buna alıştı denebilir, ama alışmadı, bu savaş giderleri altında hâlâ beli bükülmektedir.

Şimdi NATO kararıyla gelmekte olan silahlanma masrafları çok daha yüksek ve ağırdır. Halkın beli kat kat bükülecektir. Şu an yüzde 2,09 oranla 22,8 milyar dolar olan askeri harcamalar gelecek 10 yıl içinde 70 milyara yükselecek. Bunun yaratacağı pahalılık ve enflasyonu insan düşünmek bile istemiyor. Bu dev artış en başta işçi ve emekçilerin ekmeğinden kesilerek, sürekli düşmeyecek, ama artacak olan pahalılık ve enflasyonla karşılanacak. Erdoğan ve çevresi, silah tekelleri ve tüccarlar bu karardan memnunlar. Çünkü bu %5 artışın %3,5’i direkt modern silah üretimine, %1,5’i askeri alt yapıya harcanacak. Birinci durumda modern silah üreten Erdoğan’ın damadı, ikinci durumda 5’li çete denen inşaat firmaları sevinecek. Halkın fakirleşmesi ve yoksullaşması ise bunların hiç umurunda değildir.

Burada ilerici ve devrimci güçlere halkı aydınlatmak için büyük görevler düşmektedir. Önümüzde duran görev emek, demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesini silahlanmaya, militarizme, NATO’ya, savaşa karşı mücadeleyle birleştirilmeli, bir bütün olarak sürdürülmelidir. Silahlanmanın, militarizmin, savaş tehlikesinin arttığı yerde demokrasi ve özgürlükler kısıtlanır, ekmek küçülür, baskı ve zulüm artar. Askeri harcamaları %5 arttıran NATO kararına ve sonuçlarına, NATO’nun kendisine kaşı mücadele ve aydınlatma çalışmalarına hemen başlanmalıdır. İlericiler, devrimciler, solcular, sosyalistler ve komünistler bunu kendilerine görev bilmelidirler.

Bir yanıt yazın